ATEŞİN BEDENİ: 1.BÖLÜM

89 11 1
                                    

Hayat bazen insanların karşısına olmadık mucizelerle çıkabiliyor. Öyle ki bu mucizeler genellikle insanlar yaşamdan umutlarını kesmiş, hayatlarının anlamsız olduğunu düşünürken başa geliyor. Amaçsız bir şekilde hayat seni nereye savurursa oraya giderken bir anda karşı koyma isteği kazandırıyor insanda bu mucizeler. Yani aslında bu mucizeler insanlara yaşamak için verilen bir sebep oluyor. Hep düşünürdüm bu kulaktan dolma bilgileri. Acaba bu mucizeler sadece filmlerde ya da dizilerde mi olur diye. İnsan bazı şeyleri kendisi yaşayınca daha iyi anlar sözünü şimdi daha yeni anlıyordum...
---------------------------------------------------------

Sabahları erkenden kalkıp sabahın altısında işe giden insanları hiç anlayamamışımdır. Merak ederim ama asla ve asla onlara imrenmem. Allah düşman başına vermesin. Hatta vazgeçtim versin. Sıcacık yatağından kalkıp daha aydınlanmayan havaya nasıl günaydın diyebiliyorlar onu da anlamıyorum. Bu kıskançlık mı yoksa iğrenmek mi onu bilemeyeceğim ancak tek bildiğim bir şey var: ben hayatta erken kalkamam. İlkokul, ortaokul ve lise dönemlerimde uyanamadığım için genelde hep derslere geç kalırdım. Ancak bu üniversiteye geçince işleri biraz değiştirmek zorunda kaldı. Hele ki gittiğin bölüm tıp fakültesi olunca işler biraz değil oldukça çok değişir. Genelde derslere çok katılmazdım ancak sınav vakitleri geldiği zaman sınıfta en iyi notları da ben alırdım. Bu belki dersleri iyi dinlememden kaynaklanıyor olabilir diye düşünsem de henüz bu konuda net bir karar veremedim çünkü lise dönemlerimde derslerde oldukça çok uyumama rağmen oradaki tüm sınavlarda da birinci ben oluyordum. Ama tıp okumaya başlayınca bu işleri çok oluruna bırakmamaya karar verdim. Ve uykumla olan dillere destan büyük ilişkimizi kesmek zorunda kaldım.

Buna rağmen tek sorun şu ki ben bugün üniversitenin ilk gününde şu an derste hocayı dinlemek yerine evimde ve yatağımdayım! Her zamanki gibi performansımı gösterip alarmımı elimle bir kenara fırlatıp uyumaya devam etmiştim anlaşılan. Hemen o panikle yatağımdan kalktığım gibi kahvaltı bile etmeden gardırobumu açtım ve içinden oversize siyah bir tişört ile bu sıcak havada erimemek için dizlerimin biraz üstünde biten siyah taytımı alıp giydim. Banyoya girdim ve yaşıtlarım gibi saatlerce aynanın karşısına geçip makyaj yapmak yerine koyu kahverengi saçlarımı hafifçe tarayıp çekik gözüme yine çok hafif eyeliner çektim ve çantamı almaya koştum. Sırt çantamla Converse'lerimi giymeye çalışırken az kalsın yuvarlanacaktım ama ucuz atlattım ve koşarak durağa gittim. Durakta bakımsız bana rağmen sarı saçları özenle maşalanmış, dudaklarında parlak pembe bir ruj, gözlerinde belli bile olmayan hafif toz pembe far, allah katına kadar çekilmek istenilen eyeliner ve üstünde beyaz kolsuz crop ile birlikte pembe mini eteğiyle Afrodit'e benzeyen bir kız duruyordu. Kız hafif balık etli ve uzun saçlarıyla oldukça hoştu ancak kızın ne giyim tarzı ne de fiziği bana uygun değildi. Ben bu kıza göre çok daha zayıfım ve çekik gözlerime Allah katına kadar çekilmiş o eyeliner'ı da sürebileceğimi düşünmüyorum. Kızdaki hoşluğu bir tek ben fark etmemiş olacağım ki durakta oturan 40'larında bir dayı da bana karşın çok daha itici ve istekli bakışlarla kızı süzüyordu. Ancak bu dayının bakışları benimki gibi kıskanç bir bakıştan çok oldukça iticiydi. Ve o kızdan çok ben rahatsız olmuştum bu durumdan. Ama okula daha daha geç kalıp daha fazla oyalanmamak için sadece yumruğumu sıktım. Sanki sesimi duymuş gibi otobüs de yaklaşık 5 dakika sonra geldi. Otobüs kartımı okutup kalabalık otobüste ilerlemeye çalıştım. Arkamdan ise o dayı ile Afrodit öğrencimiz geliyordu. Kalabalık bir türlü ilerlemiyordu ve içerde yayılan ter ve sigara kokuları beni sıcakla birlikte daha da bunaltıyordu. Ancak tüm bu kalabalıkta dikkatimi çeken şey yine o dayı ile öğrenci Afrodit olmuştu. Ancak bu sefer rahatsızlık duyanın sadece ben değil öğrenci Afrodit de olduğunu fark etmiştim. Dayı artık sadece bakışlarıyla değil hareketleriyle de kızı tecavüz ediyordu. Dayının eli kalabalıktan yaralanıp kızın kalçasına gitmeye başladı ve işte bu da bardağı taşıran son damla oldu. Ben bu sefer elimi öyle bir sertlikle sıktım ki parmaklarım etimi neredeyse delecekti. O anki öfkeyle hızla kalabalığın arasından dayıya yürüdüm ve kıza dokunan eline burkup ona kafa attım. Anlık yapılan şeylerden hep nefret etmişimdir ama yine aynısını yapmıştım. Adamın kafası yavaş yavaş kızarıyor, bu kızarıklıklar iğrenç yüzünü yavaş yavaş kaplıyordu. Bu manzarayı benim dışımdaki otobüsteki diğerleri de fark edip bizim başımıza toplanmışlardı. Kalabalıkta farklı farklı, kulak tırmalayıcı sesler çıkarken Afrodit şaşkın şaşkın bakıyor ancak adam yumruğunu sıkmış üstüme yürümeye başlıyordu. Adam bana doğru yürürken yine öfkeme yenik düşüp bağırdım:

ATEŞİN BEDENİ (Devam Ediyor)Where stories live. Discover now