ATEŞİN BEDENİ: 5. BÖLÜM

30 5 0
                                    


Çaresizliğin nasıl bir duygu olduğunu sadece yaşayanlar bilebilir. Bense o duyguya sahip olanlardan yalnızca biriydim ama benim diğerlerinden bir farkım vardı: çaresizliği çok küçük yaşta öğrenmem. Her şey yalnızca ben 5 yaşındayken olmuştu...

Soğuk bir kış günüydü. Ben ise bahçeli müstakil evimizin önünde kendime oyun arkadaşı arıyordum. Küçük erkek kardeşim henüz daha bebek olduğundan dolayı evde çok sıkılıyor ve kendime dışarıda eğlenebileceğim bir arkadaş arıyordum. Annem her ne kadar bu soğukta kalmama izin vermese de ben hizmetlilere çaktırmadan dışarı çıkmayı başarmıştım. Akşam saat çok geç olmasa da annem koyduğu kurallar yüzünden aslında bu saatte uyuyor olmam lazımdı ama ben kaçak olduğum için ve annem beni göremeyeceği için sıkıntı yoktu. Evde uyanık bir tek annemle babam vardı bunu evde tek yanan ışığın salon olmasından anlamıştım. Şimdiyse aklımdaki tüm bu düşünceleri silip arka sokaktaki her akşam mahalleli çocuklarının sesin geldiği yere doğru yürüyordum. Akşam karanlığında bizim sessiz sokağımızı sadece sokak lambaları aydınlatırken çocukların bulunduğu sokağa girdiğimde etrafta bir sürü insan ve bir sürü ışıklandırmalar vardı. Bu parka sabahları annem ve kardeşimle gelirdik ama hiçbir zaman parkın bu kadar kalabalık olduğunu görmemiştim. Hemen üstümdeki pijamaları önemsemeden onların yanına koştum. Gittiğim anda itibaren herkesin birbiriyle kaynaştığını görünce herhangi bir çocuğa doğru döndüm ve onlarla oynayıp oynayamayacağımı sordum. Çocuk ise zevkle gelmememi istedi. Buldukları yaratıcı oyunlar gerçekten çok zevkliydi, ben parktayken yalnızca oyuncaklarla oynarken onlar körebe, saklambaç, evcilik, korsancılık ve daha bir sürü şeyi oynuyorlardı. Oyuna kendimi fazla kaptırmış olacağım ki parktaki çocuk sayısının oldukça azaldığını yeni fark etmiştim. Bu ise kırmızı alarmdı çünkü bu saatin oldukça geç olduğunun işaretiydi. Hemen kaydırağın tepesinden kayarak aşağıya indim ve onlarla vedalaşarak hızla eve doğru koşmaya başladım. Gelirken bana çok kısa gibi görünen yollar koşmama rağmen uzun görünüyordu ki daha önce bu sokakları görmediğimden de emindim. Ben nefes nefese kalmışken ve umudumu yitirmişken arkadan bir elin sırtıma dokunduğunu hissettim. Bu kişinin annem olduğuna o kadar çok inanmak istedim ki arkama döndüğümde neredeyse bu kocaman adama sarılacaktım! Bu koca cüsseli adamın yüzünü sokak lambasının yansıyan ışığı yüzünden göremiyordum. Adam ise önce uzun bir süre bana baktıktan sonra kaşlarını çattı ve yavaş yavaş üstüme yürümeye başladı. Ne olduğunu anlamamıştım sadece ''Amca ne yapmaya çalışıyorsun? Ben yolumu kaybettim lütfen yardım et bana.'' diyebiliyordum. Bu sırada soğuğa karşı ince pijamamla korkum birleşince iyice üşümeye başlamıştım. Adam ise üstüme yürümeye devam ediyordu ta ki ben geri geri yürürken ayağım taşa takılıp yere düşesiye kadar. Sırtım soğuk kaldırım betonuna çarpınca buz kesildim. Koca cüsseli bu adam ise bunu görünce fırsattan istifade olarak üstüme çıktı ve o kocaman elleriyle boğazımı sıkmaya başladı. Ben ise onun büyük ellerine karşı minik ellerimle karşı koymaya çalışıyor, adamı tekmelemeye çalışıyordum. Adamın ise ağzından çıkan tek kelime şuydu: ''Ölmelisin!'' Bana sürekli aynı şeyi söyleyip daha fazla boğazımı sıkıyordu. ''Senin ölmen lazım! Yaşamayı hak etmiyorsun! Öl, artık öl!'' Nefesim gitgide tükeniyor gerçekten de öleceğimi düşünüyordum. Anın şoku ve nefes alamayınca bağıramıyordum bile! Ağzımı açıyor fakat bir ses dahi çıkaramıyordum. Soğuk zemine yatmış olan başım gökyüzüne dönüktü, ay parlıyordu, yıldızlar parlıyordu. Sahiden ay daha önce bu kadar parlak mıydı, yoksa ben mi yeni fark ediyordum? Yorulmuş bedenim artık karşı koyamıyor, gözlerim yavaşça kapanıyordu. Göz kapaklarım bu adama karşı tam yenik düşmek üzereyken arkadan tanıdık bir kadın ve bir adam bağırışı duydum: ''Kızım!''

Annemler gelmişti! Annem ve babam beni kurtarmaya gelmişlerdi! Ölmeye bu kadar inanmışken onlar gelmişlerdi! Adam hızla boynumdaki ellerini gevşetip kaçmaya çalışırken babam adamı ensesinden tuttuğu gibi hızla adamın iğrenç yüzüne bir yumruk indirdi. Bu sefer yerde olan ben değil o adamdı işte. Babam adamın üstüne yumruk indirecekken adam ani bir çıkışla babamı yere yatırıp oradan hemen uzaklaştı. Babam ise adama yetişemedi. O sırada annem ince ceketi ve pijamalarıyla koşarak bana geldi ve sarıldı. Kollarıyla beni sarmış ve ben annemin kollarında huzur bulmuştum. Annemin vücudu benim üşümüş bedenime karşın hâlâ çok sıcaktı. Babam ise annemin arkasından bana sarıldı. Şu an ne kadar onları gördüğüme sevinsem de belli edemiyordum. Çünkü hâlâ şoktaydım ve o adamın söyledikleri zihnimde dolanıp duruyordu. ''Senin ölmen lazım! Yaşamayı hak etmiyorsun!'' O günle alakalı hatırladığım şeyler buraya kadardı çünkü gerisinde sadece şoktaydım hareket bile edemiyordum. Kızarmış boğazımı tutuyor sadece bir yere dalmış bakıyordum. Polis siren sesleri, sirenin ışıkları şoktayken tek hatırladığım şeylerdi.

ATEŞİN BEDENİ (Devam Ediyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin