bölüm 2

832 54 158
                                    

"Ne?"

Söylediklerini algılamak için kendime verdiğim birkaç saniye yeterli olmadığından şaşkınlıkla dillendirdiğim soruya karşılık babam kaşlarını kaldırarak birkaç saniye önce söylediklerini onayladı. Ciddi olması mı daha anlaşılmazdı, teklifi sunduğu kişinin ben olması mı karar verememiştim.

Ben kafam karışık bir şekilde sessiz kalırken babam düşündüğümü anlayıp kafamdaki soru işaretlerini silmek adına sözü tekrar devralmıştı. "Tam olarak bunu istiyorum. Onunla nasıl baş edilebileceğini çözebilirsin. Vivien, her şey yerli yerinde. Eski Barça'nın ruhunu bugüne taşımaya çalışıyorum. Gavi saatli bomba gibi. Gücünü nasıl kullanabileceğini öğrenirse bu yeni neslin Xavi'si olacağı anlamına geliyor."

Evet, bir de bu konu vardı. Gavi'nin yeteneklerini babama çok benzetiyorlardı.

"Elimde olan şeyi kullanamadığımda ne kadar kızgın olduğumu bilirsin. Onun bu takımda olması gerekiyor. Değişmesi ve gelişmesi gerek. Bunun için de sana ihtiyacım var." dedikten hemen sonra bana bugün gördüğüm en ciddi bakışını yolladı. "Benim sana ihtiyacım var, bu ne demek biliyor musun? Barcelona'nın sana ihtiyacı var."

Barcelona'nın sana ihtiyacı var.

Duyması pek basit olmayan bir cümleydi. Kendimi asla küçümsemezdim ve bu cümleyi babamdan değil, Barcelona'nın eski oyuncusu ve şimdiki teknik direktöründen duyuyordum ama... yirmi yaşında bir üniversite öğrencisine söylenince kulağa komik gelmiyor değildi.

"Baba, ben onunla aynı yaştayım." dedim sonunda konuşma gücünü kendimde bulduğumda. "Ondan yaşça büyükleri bile dinlemediğini söyledin, sizi dinlemiyorsa beni nasıl—"

"Seni seçme sebeplerimden biri onunla aynı yaşta olman zaten." diyerek lafımı böldüğünde kaşlarım çatıldı. "Diğerleri ondan büyük olduğundan onları bir otorite figürü olarak görüyor ve söylediklerine yanaşmıyor. Ama sen onunla nasıl konuşulması gerektiğini bilebilirsin. Yaşına göre çok olgunsun, Vivien. İnsanları nasıl disipline etmen gerektiğini ve kiminle nasıl konuşacağını biliyorsun."

"Ben bir profesyonel değilim bile. Hiç böyle bir deneyimim olm-"

"Öğrencilerine yaptığın sınav mentorluğundan farklı değil, inan bana." dedi yeniden lafımı bölerek. "Başkan kim olursa olsun getirmeme izin verdi, yani bir profesyonel olman beklenmiyor."

Geldiğimde konuştuğu kişi başkan olmalıydı öyleyse. Elindeki çok daha iyi seçenek de ben oluyordum bu durumda.

Bakışlarım düşünceli bir şekilde önüme düştü. O bir topçuydu ve ben bir öğrenciydim. Ortak olan tek şey yaşlarımızdı ve babam benden onu yola getirmemi istiyordu. Zaten beni en çok şaşırtan şey de buydu, bunu benden babam istiyordu. Sözü yabana atılamayacak biri, her zaman en doğrusunda karar kılacağını düşündüğüm biri, bana topçusuna göz kulak olabilir miyim diye soruyordu.

Ona nasıl yardımcı olabileceğimi bilmiyordum. Babamın söylediğinin aksine onlu yaşlardaki çocuklara verdiğim danışmanlıkla aynı olduğunu düşünmüyordum. Söz ettiğimiz şey bir futbolcunun menajerliğiydi; sözümü dinlemediğinde poposuna şaplak atarak mı kendimi dinlettirecektim, susması için tıp mı yaptıracaktım? Mantığıma yatmıyordu.

"Üzgünüm ama menajerliğin bana göre olduğunu sanmıyorum baba." dedim başımı iki yana sallayıp reddettiğimi belirttim. Benim başka uğraşlarım vardı ve kaprisli bir topçuya ayıracak zamanım yoktu. "Üstelik zaten çok doluyum, biliyorsun. Okulum var, özel ders veriyorum, mentorluk yapıyorum, dil kursuna gidiyorum... hem Milano'daki okul başvurularının açıklanmasına az kaldı, onun için hazırlandığımı da biliyorsun. Benim sana faydam olmaz."

set fire to the rain ᥫ᭡ p.gaviWhere stories live. Discover now