bölüm 10

985 78 165
                                    

Gavi'nin bana arkasını dönüp dolabının yanına ilerlemesiyle düşüncelerimden sıyrılıp ona doğru döndüm. Yaptığı şey benim için önemliydi ama şimdi başına bir iş alacak mı diye endişelenmeye başlamıştım. Sonuçta adam ayak üstü bana tonla laf söylemişti, Gavi hakkında basına konuşursa bu başımıza bela alacağımız anlamına gelirdi.

Babamla konuşmalıydım. Babam onu susturmasının bir yolunu bulurdu, bulamazsa bile mutlaka başkana bildirirdi. Başkana gittiğinde de zaten kaçışı olmazdı.

Gavi ile ilgili halledemediğim bir sorunu tekrar babama iletirsem... hem de sabahki konuşmamızdan sonra... ne düşünecekti? Yine elime yüzüme bulaştırdığımı mı?

Derin bir nefes aldım. Babamın benim hakkımda ne düşündüğü önemliydi ama Gavi'nin itibarı hepsinden daha da önemliydi. Görevim buydu, babam da kendisine söylememi isterdi. Öncelik Gavi olmalıydı.

Gavi ile konuştuktan sonra babamla konuşmaya karar verdiğimden gözlerim dolabını açmış içinden formasını çıkaran Gavi'de dolaşıyordu. Beni buraya çağırdığına göre derdini öğrenmeliydim.

Her şeye rağmen az önce beni koruduğundan dolayı yanına yaklaşırken söze "Teşekkür ederim." diyerek başlamıştım.

Beklediğimin aksine Gavi'den saldırgan bir ses tonu ve sözler duyduğumda kaşlarım çatılmıştı. "Etme! Sadece yapmam gerekeni yaptım. Sen hâlâ benim düşmanımsın."

"Bu da ne demek?" dedim anlamayarak. Fazla tuhaf biriydi ve duygu durumlarına yetişemiyordum. Özellikle neden şu an düşman olarak nitelendirildiğimi hiç anlamamıştım. "Ne düşmanlığı Gavi?"

"Ben de öyle düşünmüştüm." derken kaşları kalkık suratında bir gülümseme vardı. Sanki bunu söylerken aptal olduğunu düşünüyordu. "Menajerimsin, öyle değil mi? Yanımda olduğunu düşünmüştüm ama yanılmışım. Tam karşımdasın."

"Ne söylediğini anlamıyorum."

"Neden yaptın?" dedi beklediği tepkiyi vermemişim gibi daha da hiddetlenerek. Elindeki formayı sinirle geri dolaba tıkarken aramızdaki mesafeyi hızlı adımlarıyla kapadı. Tam önümde durduğunda kendimi büyük bir deja vunun içinde hissediyordum. O gün soyunma odasında huyuna gittiğim halde üzerime gelirken de yüzünde böyle bir ifade vardı. Bu defa daha öfkeliydi tabii. "Gece kulüplerine gitme dedin, gitmedim. Dün yalnızca arkadaşımızın doğum gününü kutlamıştık, sen istemiyorsun diye herkesi evde kalmaya ikna ettim. Bu mu hoşuna gitmedi? Neden yaptın, Vivien?"

Kaşlarım daha da çatılırken yaptığında bir sorun görmemesine mi daha çok hayret etmeliydim yoksa büyük bir tepki vermediğim halde benden hesap sormasına mı karar verememiştim. "Ne yapmışım? Uykunu böldüğüm için mi kızgınsın?" diye sorarken artık benim de sakinlikten uzak olduğumu biliyordum. Sabah onun yüzünden ne kadar laf yediğimden haberi var mıydı? "Babam geç kaldığını, seni antrenmana getirmemi söyledi. Ben de dediğ—"

"Gözümün içine baka baka yalan söylüyorsun!"

Bağırdığında beklemediğim için gözlerim büyürken benden uzaklaştı. Kendine hakim olmaya çalışıyor gibiydi ama bu konuda ne kadar başarısız olduğu ortadaydı. "Anlamayacağımı mı düşünüyordun? Benimle bir kez bile konuşmadan gidip babana mı şikayet ettin beni? Nasıl bir savunma yapacaksın şimdi? Seni uyarmıştım, Gavi mi diyeceksin?"

"Gavi beni kızdırmaya başlıyorsun." derken bugünkü bilmem kaçıncı gerilimim yalnızca ellerime değil dizlerime de vurmuştu artık. Onlar da titriyordu.

En azından derdinin onu sabah yatağından kaldırmam olmadığını anlamıştım ama neyden bahsettiği hakkında hâlâ bir fikrim yoktu. "Ne olduğunu açık açık söyler misin?"

set fire to the rain ᥫ᭡ p.gaviWhere stories live. Discover now