bölüm 8

991 80 212
                                    

Ailemin yanında geçirdiğim bir hafta sonu ve kabus gibi bir pazartesiden sonra günler salıyı gösterirken ve ben dersimin öğleden sonra olmasını fırsat bilerek bütün gece ayakta duran bedenimi dinledirmek istediğim o zaman diliminde telefonum çaldığında artık yeni bir travmaya sahip olduğumu hissediyordum.

Çünkü korkuyla yatakta doğrulup telefona yapışmamın ve henüz birkaç saatliğine kapanmış olan gözlerimi aralamakla uğraşmamın başka bir açıklamasını bulamıyordum.

Nitekim babamın ismini gördüğümde de endişem dinmek yerine artmıştı çünkü neredeyse üç gündür Gavi ile sadece rapor istediğim bir mesajlaşma süreci yaşamıştık. Yüz yüze görüşmemiştik ve Gavi'nin bu sürede yapmış olabileceklerini düşünmek beni korkutuyordu.

Üç gündür gözüme batmamasına rağmen sabıkalı olduğu ciddi konular vardı.

Beklemeden telefonu açıp "Baba?" diyerek kulağıma götürdüğümde babamın gergin sesi kulaklarımı doldurdu. "Gavi nerede, Vi?"

İşte yine başlıyoruz.

"Ne demek, nerede?" dedim gözlerimi açık tutmak için ellerimle kaşlarımın altından baskı uygularken. "Orada değil mi?"

Sabahın dokuzunda bara gidecek hali yoktu, antrenmanda değilse nerede olacaktı?

"Hayır, değil." diyen babamın sesine bir de öfke eklendiğinde üstümdeki battaniyeyi attım. "Topçunun nerede olduğunu bilmiyor musun, Vivien?"

Üç gün uslu durdu diye akıllanmış olmasını beklemem aptallıktı, değil mi? O kadar kolay olmayacaktı ve bana hayatı zindan etmeye devam edecekti, tabii. "Baba, bilmiyorum. Yeni uyandım zaten, daha Gavi ile konuşmadım."

Geçen günkü kulüp vakasından da haberi yoktu tabii. Ona rağmen öfkeliydi. Bir de onu duymuş olsaydı istemediğim menajerliği ellerimden kendi alırdı.

Ama buna izin veremezdim çünkü birincisi Gavi İtalya biletimdi. İkinci olaraksa babam tarafından başarısızlıkla suçlanmayı ve bana hayal kırıklığıyla bakmasını kaldırabileceğimi sanmıyordum.

"Telefonlarımı açmıyor ve sen de bir menajer olarak yapman gereken sayılı işten birini bile yerine getiremiyorsun." dediğinde sıkıntıyla gözlerimi kapadım. İşte bundan bahsediyordum. Bunları duymak istemiyordum, babamdan duymayı hiç istemiyordum. Gavi sorumsuzdu ve sorumsuzluğu bile benim sorumluluğumdu. Bunun hesabını bana bizzat soran babamken insanların beni suçlamalarına nasıl sesimi çıkarabilirdim? "Gerçekten harika! Onu buluyorsun ve bana haber veriyorsun. Eğer o zampara boş yere antrenmanı ektiyse elimden çekeceği var, haberi olsun. Söylediklerimi iyice anladın mı?"

"Anladım, koç." dedim odamdan çıkıp banyoya doğru yürürken. "Onu bulup sana getireceğim, merak etme."

Babam bir şey söylemeden telefonu kapattığında bir süre öylece telefona baktım. Sonra derin bir nefes aldım ve gerginlikten titremeye başlayan ellerimi görmezden gelip hazırlanmaya odaklandım.

Arabadan inerken Gavi'ye içimden bilmem kaçıncı kez lanet okumuştum.

Gavi'nin evinin önündeydim çünkü parlak zekam bana bu saatte evinden başka hiçbir yerde olamayacağını ve uyku sorunları çektiği için şu an yatağında sekiz yüz yirmi üçüncü rüyasını gördüğünü söylemişti. Ben de sorumlu bir şekilde antrenmanını yapan Pedri'den adresini istemiştim.

Ve işte, buradaydım. Sayesinde önce gece kulübü şimdi de ev basıyordum, bana yeni tecrübeler kazandırıyordu.

Doğruca bahçeden geçip de kapıya ulaştığımda duymasını umarak kapıyı adeta yumruklayarak çaldım. Sinirli olmamla hiçbir ilgisi yoktu elbette, sadece duysun diye bu kadar şiddetli çalıyordum. Hayır, kapıyı açtığı an boğazına yapışmak gibi düşünceler geçmiyordu aklımdan. Bıçak. Ben olgun bir insandım. Kan. Sorunlarımı böyle çözmemeyi öğrenmiştim. Cinayet.

set fire to the rain ᥫ᭡ p.gaviOnde histórias criam vida. Descubra agora