7: tam orada; kaburgalarında

507 90 53
                                    

Lütfen yorum yapalım ki bu kızın her gün bölüm yazmak için enerjisi ve isteği olsun♡
*

chase atlantic - right here

emir can iğrek - kor

Pazar, 18.09

Parmaklarım dipleri koşturmaktan nemlenmiş saçlarımı geriye itelerken derince bir soluk aldım. Yemeğin yağlı kokusuydu şimdi ciğerlerimin içinde ağır ağır oturan. Restoran akşam vakti olduğundan epey kalabalıktı; bir müşteri gitmeden diğeri geliyor, bir tabak boşalmadan diğeri doluyordu. Bu saatler en yoğun saatler olduğundan sızlanma hakkım da pek yoktu. 

"Bir tabak mantı ve bir kase mercimek çorbası anane."

Elimdeki içi boş tabakların olduğu tepsiyi zaten yeterince kalabalık olan tezgaha bırakırken dağılmış saçlarımın önüme gelmesine ofurduyordum. Bazen gerçekten onları köklerinden kopartıp atmak adına dehşet bir arzu duyuyordum doğrusu. 

"Acıktım," dedim kaseye dökülen sıcak çorbaya bakarken. "Anane çok acıktım."

En fazla bir saat içerisinde rahatlayacaktı burası. En çok bugün kalabalık oluyordu. Birçok sebepten dolayı nefret ediyordum bu günden. Pazar'lar benim için tiksindirici bir boğukluğa sahipti doğrusu. Sabahı ayrı, akşamı ayrı sıkkındı. Bir mazisi yoktu ancak sanki içimde derin sancılara sebebiyet vermiş gibi acıtıyordu bazen. Anlamsız, belirsiz, bir o kadar da tamir edilemez hissettiriyordu. 

Yelkovan ve akrep bu telaşeye sanki daha fazla tahammül edemiyor gibi birbirlerini hızlıca kovalarlarken artık ne ayaklarımda ne de bileklerimde derman kalmıştı. Haftanın yorgunluğunu atamadan üzerine daha çok yorulduğum yetmiyor gibi yarın tekrar erken kalkıp okula gidecektim. Oflamamak için tuttum kendimi. 

"Hadi otur oğlum ye yemeğini."

Ananem önüme akşam yaptığı her çeşit yemekten azar azar koyarken söylediğinde saat artık sekize geliyordu. Artık pilim tamamen tükenmiş bir halde boş bir masaya çökerken bir müşteri hesabı ödemek için kasaya yerleşti. Ben kalkıyordum ki Toygar girdi içeri. 

"Hallettim."

Ceketini çıkartırken hızlı adımları kasaya ilerliyordu. Önce saçlarımı düzgün bir şekilde yeniden topladım. Kokular sesler ve kalan her şey birbirine zincirlenmişti ben ilk lokmamı alırken. Tek istediğim şey sıcak bir duş alıp yatağıma girmekti. Kafamın içerisinde dokuz tilki, her biri birbirinin kuyruğuna uzanırken nasıl uyuyacağım bu gece de epeyce muallaktı doğrusu. 

"Ne zaman kapatıyoruz anane?" diye sordu Toygar son müşteri de dışarı çıkınca. "Süpüreyim mi?"

Ananem pek duymuşa benzemiyordu. Restoranın içine Ayla Dikmen'in sesi dolarken güldüm sadece. Bazı akşamlar üzerimize yağmur gibi yağan nostalji ilkbaharın ilk sıcağı gibi hissettiriyordu. Biraz ılık, biraz buruk, biraz serin. Tıpkı geçmiş gibi miydi? Değildi

"Aç mısın?"

Çorbamın dibini sıyırırken sordum. "Gel otur," dedim sonra. "Sana çorba getireyim."

Ancak alacağını söyleyip mutfağa girdi. Oturdukça yorgunluğum ayaklarımdan yerin dibine çekiştiriyordu. Ayakkabılarım demirdenmiş gibi ağırlaştıkça ağırlaşıyordu, daha çok yoruluyordum. Pilavımdan kaşıklarken düşüncelerim de pirinçler gibi beynimin içinde tane tane dizilmişlerdi. O kadar çoklardı ki içerisine düşen sineği böceği taşı toprağı ayıklayamazdım. Hatta öyle ki görebileceğim kadar seyrek bile değillerdi.

"Ne düşünüyorsun?"

Toygar elinde içi dolu tepsiyle karşıma yerleştiğinde gözlerimi ona çevirdim. Yorgun görünüyordu. Yüzünü temizlemiş olsa da çenesinin altında ve boynunda siyah yağ lekeleri seçilebiliyordu. Parmak eklemleri yara içindeydi, ellerinin üzeri de keza öyleydi. Fakat hiçbir şekilde rahatsız etmiyordu beni. Başlarda Efnan'dan çekiniyordu ancak Efnan'da bundan rahatsız olmadığını fazlaca belli ediyordu. Bazen Toygar'ın yüzünde kalmış yağ lekelerini siliyordu. Her gelişinde muhakkak yaraları için merhem getiriyordu. Üstelik bunları o kadar önemsiz bir şey yapıyor gibi öylece yapıyordu ki rutini buydu, inandırırdı. Oysa Toygar için tek damla krem nasıl değerliydi. 

okyanusun gözleri • [bxb]حيث تعيش القصص. اكتشف الآن