9: sonbaharın vedası

525 82 67
                                    

Sizi çok seviyorum bana yol gösterdiğiniz için çok teşekkür ederim. Umarım hep yanımızda olursunuz :((( VE LÜTFEN BİRAZ YORUM SKLDHFSLKF

*

Aralık; Çarşamba . Hollanda: 14.44

mabel matiz - öyle kolaysa

müslüm gürses - tutamıyorum zamanı

Adam uzandığı yerde okuduğu kitaba veremediği aklını, oğlanın renkli gözlerinden de çekemiyordu. Sanki inatla oraya kaçmak ister gibiydi; gömleğe bağlanmış öfkeli bir deliden hiçbir farkı yoktu kafasının içerisinde tutmaya çabaladığı aklı. Ancak sorun değildi. Kitabı göğsüne koyup kolunu gözlerinin üzerine kapattı. 

Onu ilk gördüğü an gözlerinin önüne geliyordu bazen. Kendinden emin duruşunun ardında oldukça korkak bakan gözleri. Boyalarla nasıl iletişim kurduğunu, çizerken parmaklarının nasıl da kendinden emin olduğunu, önünde çizdiği her neyse ona sanki zamanın ötesinde bir şeye bakıyor gibi yaklaşıyor oluşunu düşünüyordu. 

Seha sanata aşık bir adamdı. Bu yaşına kadar öyleydi.

Çaldığı birkaç enstrümanın yanında sesi de güzeldi. Resim yapmak ise onun için nefes almaktan pek de farklı bir eylem sayılmazdı. Sanatın her bir köşesine bir parçasını bırakmak isteyen bu adam, sanatın avuçlarından doğmuş bir oğlana tutulmuştu şimdi. Başta dikkatini çeken tek şey onun boyalarla nasıl oynadığıydı. Ancak sonra Seha onu görmüştü. Sanki ruhunu akıtıyordu tuvale, çocuk öyle kendisinden geçiyordu.

Ve sonra Seha sürekli onu düşünür oldu. Titreyen gözbebeklerinin kendisine nasıl uzak baktığını unutamıyordu mesela. Kaşının bir köşesine yerleşmiş parlak metal sanki yüzünde bir organmış gibi görünüyordu, öyle yedirmişti yüzüne. Çilek tarlası gibi kırmızı görünen dudaklarının tam ortasındaki piercing ise Seha için zamanla imtihan haline gelmişti. Oğlan farklıydı. Onu farklı yapan tarzı ya da duruşu da değildi üstelik. Farklıydı, Seha bunu görüyordu

Yerinde doğrulup oturdu önce. Pazartesi gelmişti buraya. Kaldığı otel odasının içerisinde ne buraya sığabiliyordu, ne ülkeye sığabiliyordu. Önce hissettiği çekimin şimdi hangi renge evirildiği çok parlaktı. İnkar etmiyordu; bir şeyleri inkar etmeyi seneler evvelinde denizlerin dibine atmıştı zaten. Fakat nedendi? Diğerini ne kadardır tanıyordu? 

Bir ay önce görmüştü. 

Ancak zaman oğlanın fırçasının ucundan tıpkı siyah bir boya gibi damlıyordu. Her bir damla ise Seha'nın içinde nokta nokta yayılıyor, renklerine başka bir soluk getiriyordu. Onu defalarca çizerken izlemişti Seha. Bulunduğu yerden nasıl koptuğunu ve her ne çiziyorsa bunu sanki yaptığı son eylemmiş gibi yapıyor oluşunu kafasının içerisine çivilemişti. Tutkuydu, tanıyordu

Gözlerinin önüne gelen parlak görüntüye gülümsedi dudaklarının ucuyla. Kolundaki gökkuşağı dövmesinin bariz bir şekilde gördüğünü ima etse de oğlan anlamamıştı. Seha onun açık biri olduğunu mu sanıyordu? Yanılıyordu. Dışarı gösterdiği derinliğin bir de altı vardı biliyordu. Merak ediyordu. En az beyaz kadar acı çeken bir meraktı bu üstelik. Onu oğlana çekiyordu.

1 Hafta sonra Türkiye. Salı : 13.10

Çekim dedikleri şeyin aslında iki insanın zaten birbirlerine bağlı olduğu bir ipi fark etmeleri olduğunu düşündüğümde kaç yaşındaydım? Sanırım üniversite son sınıftaydım. Belki de bunu fark etmeme sebep olan şey Toygar ve Efnan'dı. Önümdeki patates kızartmasından bir parça daha ağzıma atarken kağıdıma çiziktirmeye devam ediyordum. Hava bugün kapalı olsa da yağmıyordu ancak o kadar soğuktu ki ruhum içimde büzüşüyordu. Buna rağmen oturduğum boş terastan da kalkıp gitmiyordum.

okyanusun gözleri • [bxb]Where stories live. Discover now