3. Bölüm "Efsane"

9.9K 540 71
                                    

"Tanrıçam evlenmemizi istiyor." Cümle beynimde yankılanıp duruyordu. Kalbime bir yumru oturmuştu. Dediği şeyi içimde bitirmeye çalışıyordum.

Annem böyle birşey yapmazdı değil mi? Neden böyle bir şey istiyordu?

Belkide benimle dalga geçiyordu fakat çok ciddiydi.

Bir hışımla onu ittirdiğimde sendeleyerek geriledi. Hayır böyle birşey olmayacaktı.

Bakışlarım annemi aradı. Babamın yanında herşeyi izliyordu. Nefretle ona baktım. Nasıl benim haberim dâhi olmadan böyle bir şeye karar verebilirdi.

Bakışları bomboştu, herşeyi öğrendiğimi biliyordu. Demek benimle Tetsu'yu görüştürmek için ısrarla baloya gelmemi istiyordu.

Bir anda hiddetle arkamı dönerek hızla ve öfkeyle kapıya doğru ilerlemeye başladım. Salondaki bakışlar üzerimdeydi şuan bunları umursamayacak kadar sinirliydim.

Salonun büyük kapıları açıldığında kendimi geniş koridora attım. Kapılar ardımdan kapandı.

Büyük merdivenleri çıkmaya başladığımda hizmetçi melekler servis yapmak için salona giriyorlardı. Merdivenleri neredeyse koşarak çıkarak yarıladım.

"Aria nereye!?" Dedi arkamdan bir ses. Bu Petra teyzenin sesiydi.

Sakinleşmeyi deneyip yavaşça arkamı döndüğümde durmuştum. Merdivenlerin aşağısında hem sinirli hem de endişeli bakışlarını bana gönderiyordu.

"Odama!" Dediğimde sesim gereğinden fazla yüksek çıkmıştı bu Petra teyzeyi afallatırken önüme dönüp bitmek üzere olan merdivenleri çıktım. Tanrı aşkına bu merdivenler neden bitmek bilmiyordu!

"Ne demek odama! Aria hemen buraya gel!" Duymamazlıktan gelip düz koridorda yürümeye başladığımda Petra teyzenin görüş alanından uzaklaştığım sırada tökezleyip yeri boyladım yüz üstü.

Sinirden gözlerim dolmaya başladı. Diz kapaklarım sızlıyordu. Burnumu çekerek doğruldum. Evet, düz yolda yürüyemeyecek kadar sakardım.

Diz kapaklarımdaki daha yeni kabuk bağlamış yaralarım açılmış ve elbiseme kanım bulaşmıştı. Harika!

"Aria?" Yerimde sıçradığımda sesin geldiği tarafa baktım. Dedem Harolad karşımdaydı. Bana yüzünde küçük bir tebessümle bakıyordu.

"Yine mi düştün sakar kızım?" Başımı anında 'hayır' anlamında salladım fakat elbisemdeki kanlar ve dağılmış kızıl saçlarım beni ele veriyordu. Anlamış olacak ki "İçeriye geçte şu yaralarına bir bakalım." Dedi ve kütüphane kapısından içeriye girdi. Anlaşılan aşağı balo salonuna hiç inmemişti bile.

Bende arkasından girdiğimde kapıları kapattım. Diz kapaklarım hâlâ sızlıyordu.

Kütüphane üç kattan oluşuyordu ce oldukça büyüktü. Bir sürü kitaplık ve kitap vardı yani bu yerde kaybolmam iki saniyemi almazdı. Şimdi aklıma geliyordu da ben burda küçükken kaybolmuştum. Labirent gibi yerdi.

Etraf karanlık ve sessizdi. Dedemi takip ederek ilerlemeye başladığımda küçük ahşap masanın yanında durduk. İlk başta beni sandalyesine oturtturdu ardından masanın üzerinde duran lambayı yaktı.

Masanın üzerinde kitaplar yığılıydı. Dedem dağınık biri değildi, peki neden şimdi heryer heryerdeydi? Masanın üzeri, ahşap zemin, heryer kitap ve kağıtlar ile doluydu.

Devasa kütüphanenin içerisinde sadece küçücük masa lambası yanıyordu. Küçük bir alanı aydınlatıyordu ama diğer heryer kapkaranlıktı. Bu kadar karanlık bir yerde ne yapıyordu?

Kara MelekWhere stories live. Discover now