SEVGİ

9 4 0
                                    

Luna

Arabaya bindiğimiz de Can sürekli Attilla'ya bakıp duruyordu. "Belki de öldürmeliydik Luna. Hükümete vermeyeceğiz bir de kesinlikle ceza alacağız." Karamsar düşünen Can'a baktım. "Biliyorum ama kurtarma ihtimalimiz olduğunu düşünüyorum. İşte onun içinde eve gidip kütüphaneme bakacağız." Derin nefes alan Can'ı ilk defa bu kadar dertli görüyordum. Ağzını sıkıca kapatan Attilla'ya dönerek, "Herşeyi anlatabilirsin, sana güveneceğiz komutanım." Kafasını kaldırarak bana baktı, "Neyi anlatacağım? Askerlerin nasıl öldüğünü mü? Onu diyorsan biraz karmaşık o." Can'ın direksiyonu tutan ellerini sıktığını görünce, "Millie, taşıyıcının gerçek sahibi galiba ve bir atalarımız diyen ses var. Adamları Millie'nın gücü sayesinde öldürdüm. Aslında ben... Kontrolü ona verdim, kaçamazsın bundan dedi galiba tam hatırlamıyorum." Önüme döndüm. "Millie demek adı. Gerçekten kendi tarihimi bile bilmiyorum ama dediğim gibi evimde ki kütüphanede vardır." Attilla, "Ve eski anılarımı görmeye başladım. En son gördüğüm anı annemle babamın öldüğü aynıydı." Can'la birbirimize baktık. Can yoldan gözünü ayırmadan, "Senin baban öldü mü? Ama senin baban yaşamıyor mu?" Attilla kafasını salladı, "Beni kurtardığı için baba dememi istedi. Hiç çocuğu olmamış. Bir nevi üvey babam." Ne yapmaya çalışıyordum ben? Onu kurtarabilecek miydim? Hem neden kurtarmaya çalışıyorum ki? O sevdiğim arkadaşlarımı öldürmüştü. Ama yardım etmem lazımmış gibi geliyordu. "Yat uyu Attilla. Gözlerinin altı çökmüş." Attilla dikiz aynasından Can'a baktı. "Hayır, bir daha kötü bir anı görmek istemiyorum. Benim iyiliğim için yapıyorsan uyumamı engelle." Can, sola dönünce evimin önünde durduk. Etraf ıssız ve ağaçlık olduğu için Attilla'yı böyle çıkarmamız sorun olmazdı. Arabadan inip evin kapısının önüne geldik. Anahtarı paspasın altından alırken. "Çok kolay yermiş orası." Diyen Can'a baktım. Kapıyı açınca ayakkabılarımızı çıkartıp içeriye girdik. Kapıyı kapatınca,   üst kata çıkmaya başladım. Attilla ve Can'da beni takip etmeye başladılar. "Burası, gelin." Bu odaya bayadır girmiyordum. Her yerde kitapların olması burayı çok otantik bir hava katıyordu. "Luna bu kitaplar eski gibi. Bulabileceğimizden emin misin?" Can'a kafamı salladım. "Attilla sen şuradaki sandalyeye oturabilirsin." Attilla'nın oturmasını yardım Can, "Sana güveniyoruz Luna." Yanıma gelip kitaplara bakmaya başladık. Şuana kadar bir çok kitap eski savaşları anlatıyordu. İnsanlığın açlık, ölümden kaçmak için tüyolar yazan kitaplarda vardı. Ben kitaplara bakarken, "Luna şu aradığımız kitapta kaos var mı? Bu kitap sanki... Bu o! Evet, bak burada yazıyor. Taşıyıcı Millie, evet buldum!" Ayağa kalktım, "Salonda bakalım burası dar." Hızlıca aşağıya indikten sonra her birimiz bir koltuğu kaptı ve Can kitabı bana verdi. Ona neden bana verdin diye bakınca, "Senin kitabın değil mi? Sen oku." Kitaba bakmaya başladım. Kitabın dışı beyazdı ve üstünde de sarmaşık şeklinde dikenli siyah güller vardı ama kitabın ismi yoktu. Kitabın kapağını açtım, "Bu kitabı yazan kişinin adı bilinmiyor galiba. Okumaya başlıyorum, Millie'nın bildiğiniz üzere daha bebekken enjekte edilen gücü tüm halk biliyordur. Millie'nın annesi Astrid'in isteği için yapılan bu deneyde kendisinin bulduğu bir madde sayesinde bu güç bulunmuştur. Kaos sayesinde bu gücün seviyesi artmaktadır. İlk başlarda-" Dış kapı sert bir şekilde vurulduğunda kitabı Can'a verdim. Sessiz bir şekilde "Yukarı katta saklanacak bir yer bulun." Dedim ve onlar üst kata çıkarken bende banyoya girdim ve duş kabinine girip suyu açtım. Tuvalete gittim yalanı olmazdı. Tuvalette durma süresi kısaydı. O yüzden banyo yalanı daha iyidi. Sıcak suyun altına hemen girdim,kıyafetlerimi çıkartıp bornozumu alıp giyindim ve dış kapıya doğru yürüyüp kapıyı açtım, "Hanımefendi kusura bakmayın ama size bir kaç soru soracaktım."İki tane polis gelmişti. "Ah, ben özür dilerim sizi beklettim. Malum banyoda olduğum için. Buyrun içeriye gelin." Kapıyı kapatıp onlara yol gösterdim. Koltuklara oturunca, "Kusura bakmayın suyu açık bıraktım sizi çok bekletmeyeyim diye. Hemen kapatıp geliyorum." Koşarak banyoya girdim. İstediğim gibi banyo buharla doluydu. Suyu kapatıp koşarak geri salona geldim. Koltuğa oturdum ve polislere baktım. Kahverengi saçlı ve gözlü polis. "Hanımefendi ben Jake Smith, arkadaşım Arda Savcı" Suikastçileri her ülkeden topladıkları için yabancılarla bulunuyordu. "Sizi Attilla Demir ve Can Sönmez ile kameralara yakalandınız Luna Miller." Soyadım yalandı, gerçek soyadım bilinmiyordu. "Mahkumlardan aldığımız ve kamera kayıtları bilgiler sayesinde Attilla Demir'in ve suç ortağınız olan Can Sönmez ile buraya geldiğinizi biliyoruz. Uzatmadan lütfen Attilla Demir'i ve Can Sönmez'i tutuklayacağız. Siz de dahil." Mahkûmlar mı? Bir suçluya mı güveniyorlardı? "Sizi bekliyoruz Luna Hanım." Diyen Arda'ya baktım. "Ah, demek yakalandık. O zaman gelin lütfen." Bu kadar kolay inanmazlar ama şansımı deneyeceğim. Bellerinde ki silahı çıkarttıp bana doğrulttular. "Size güveniyoruz Bayan Luna. Arda sen arkayı kolla.." Üst katta çıktım. Polislerde peşimden geliyordu. Lütfen onları görebileceğiz yere saklanmış olun. Yatak odamın tam kapısını açarken,  aniden Arda bacağından vurulup yere düştü. Bende arkamda ki Jake adlı polisin kolunu kırıp yere yatırdım. Kütüphaneden çıkan Can ve Attilla silahlarını Arda'ya doğru tutuyorlardı. "Yüz sistemi tarandı. Sistem devredışı bırakılıyor." Can'la Attilla'ya baktım. "Ne? Robot mu bunlar?" Dediğimde hala olayın etkisindeydik. "SST'nin özel silahları bunlar mı yoksa? Toplantıda demişlerdi." Diyen Can'a baktık. "Yerimizi öğrenmiş oldular bu sayede ve yüzlerimiz tarandı. Üstümü giyinip hemen buradan çıkalım". "Sen niye kıyafetlerini çıkarttın?" Can'a baktım. "Yalanımı güçlü yapar diye düşündüm ve siz zamann da kazandınız ama robot çıktı bunlar." Diyerek odama gidip kıyafetlerimi hızlıca giydim. Attilla içinse polislerin siyah sade kıyafetinden birini çıkarttıp ona verdim. "Bunlar insan gibi derileri bile gerçek gibi." Can robotlarla ilgilenirken, "Çünkü onlar gerçek deri." Attilla'da Can'ın yanına çömelmiş cepleri karıştırıyordu. "Bu korkunç." Dediğimde ayağa kalktılar. "Biz daha korkunç şeyler gördük sonuçta suikastçiyiz yani öyleydi." Diye. Can'a, "Hadi gidelim, burada kalmamız tehlikeli." Attilla ikimizin bileğinden tuttu.

Attilla Demir

İkisinin bileğinden tuttum. "Ben özür dilerim. Bunlar benim yüzümden oldu. Artık benim için benimle gelmeyin. Hatta beni öldürün..." Luna birden bana tokat attı. "Can bizi burada ki en ıssız yere götür." Bileğini tuttuğum kız sertçe elimde ki bileğini çekti ve merdivenlerden inmeye başladı. "O haklı. Başımıza artık geri dönüşü olmayan bir şey aldık. Seni kurtaracağız." Can da merdivenlerden inmeye başlayınca bende inmeye başladım. Evden çıkıp arabaya bindiğimiz de, "Attilla bu yolun sonunda ölsem bile seni kurtarmak için herşeyi yapacağım ve sana silah doğrulttuğum için özür dilerim." Diyerek arabayı çalıştıran Can'a baktım. Uyumak istemiyorum ama çok uykum vardı. "Uyuman lazım. Bir şey olursa senin uyandırırız." Ön koltukta oturan Luna'ya baktım.Gözümü kapattım...

                              *****
"Maria Demir ölüm saatti: 15.09"

"Mert Demir ölüm saatti:14.59"

"Çocuğun adı Attila Demir. Yaşı beş, kan grubu +A"

Sedyede yatar vaziyeteydim. "Anne, baba..." Çok ışık vardı. "Çocuk uyandı efendim! Günaydın Attilla." Bir hemşire abla bana günaydın diyordu. "Annem,babam..." Ağlamaya başlamıştım. Hemşire bana sarılmıştı. "Çok üzgünüm onları kurtaramadık." O da ağlamaya başlamıştı...

5 yıl sonra

"Hayır! Sopayı tam kürek kemiğine gelicek!" Bahçede sopayı üvey babamın kürek kemiğine gelecek şekilde vurmaya çalışıyordum. "Annenle, babanın intakımını almak istiyorsan daha çok çalış Attilla!" Sopayı üvey babamın kürek kemiğine vurmuştum. "Onları lütfen bir daha ağzını alma baba." Üvey babam gülümsedi. "Aferin böyle giderse başaracaksın." Başımı okşadı ve eve girdi. "On dakika mola!" Dediğinde direk yere yattım. "Anne,baba... Beni izliyorsunuz değil mi? Oğlunuz sizin intikamınızı almak için çok çalışıyor. Çok yoruldum ve kalbim ağrıyor anne. Bana sarıl da geçsin. Kızıl saçların yüzüme gelmesini çok hoşuma gidiyordu anne. Babamla da oyun oynamak kırlarda koşmak..." Elimi gökyüzüne kaldırdım. "Oğlunuz tüm kötüleri yok edecek. Benimle gurur duyun anne ve baba." Gözümden bir yaş almıştı. "Attilla! Gel yemek ye!" Elimi yumruk yaptım. "Geliyorum! Anne, baba gitmem gerek üvey babam çağırıyor. Merak etmeyin bana iyi bakıyor. Sonra tekrar konuşuruz umarım." Koşarak eve girdim...
  
                                *****
"Attilla, sayıklıyorsun." Luna mıydı? Gözümü hafifçe açtım. Kucağında başımı koymuş bir şekilde, bana tepeden bakıyordu. "Anne, baba diyerek sayıklıyordun ve ağlıyorsun." Yüzüme saçları geliyordu. "Annem gibi yumuşak saçların." Luna'nın yanakları pembeleşmişti. Güldüm, "Luna, Can nerede?" Ellerini yüzünü kapatacak şekilde, "Yemek bulmaya gitti." Ellerini yüzünden çektim. "Luna... Bu yaptığım onca şey sonra söylenir mi bilmiyorum ama ben seni seviyorum. Bunu içimde tutmak zor gerçekten." Luna'nın yanakları iyice pembeleşmişti. "Ben de bilmiyorum ama sorun değil sonuçta masumları öldürdüğün için bu Millie lanetini çekiyorsun daha kötü bir intikam olamazdı. Bende seni seviyorum Attilla." Ve bana sarıldı. Uzun zaman sonra birisi bana sarılmıştı. Sarılmayı bırakıp yüzümdeki yaşları sildi. "Sevmek acıdır taşıyıcı. Nefret etmek her zaman daha iyidir. Luna Evans'dan nefret edeceksin bir gün taşıyıcı..."


Devam edecek....

Güzle miydi bu bölüm? Lütfen yazın, ona göre hikâyeye şekil vereceğim. 1 hafta boyunca yeni bölüm yok maalesef. Belki bugün biraz daha yazar atarım. Beklemede kalın taşıyıcılar!

Karanlığın AcimesiWhere stories live. Discover now