RÜYA

9 4 0
                                    

Uyandığımda hastanenin yatağında yatıyordum ve ağzımda demir vardı.Hastane mi? Ben ormandaydım ama... "Uyandın demek, serumu alıp geliyorum." Hemşireye boş gözlerle bakıyordum. Ağzıma demir bir çubuk ile başlamışlardı. Ellerim ve ayaklarım ise zincirliydi. Hemşire geldi, serumu değiştirdi ve koltuğa oturdu. "Doktor birazdan gelecek. Senin hakkın da bir çok teori var. Hastanede yaşanan olaydan sonra haberlere çıktın ve o hapishanede yaptığın korkunç şeylerden sonra. Luna ve Can adlı kişiler seni buraya getirdi." Buraya mı? Orman... Ne oluyor? Kapı açıldı ve doktor girdi. Asansörde gördüğüm doktordu. Kahverengi saçlı ve gözlüydü.  Yuvarlak bir gözlüğü vardı. Onu hiç net incelemiştim. "Bir şey gördün mü?" Hemşire kalkıp doktor oturdu. Hemşire ağzımda ki demir çubuğu çıkardı. "Ne? Ben... Ormandaydım, hastanede değil." Doktor elinde ki deftere bir şeyler yazıyordu. "Orman demek..." Düşünceli bir şekilde bana bakıyordu. "Luna ve Can vardı. Ormana kaçmıştık. Ha, polis robotlarda vardı. Evet... Gerçek gibiydi, Can ormanda yemek arama gitmişti. Bende de sevdiğim kişiye açılmıştım o da bana açılmıştı..." Doktor yine elinde ki deftere yazı yazıyordu. Yazı yazması bitince, "Attilla Bey, bu gördüğünüz bir rüya diyebilirim size. Anlamınız açısından kolay olur. Siz o korkunç katliamdan sonra buraya getirildiniz. Görmek istediğiniz şeyleri gördünüz sadece." Hepsi rüya mıydı... Luna bana ne demişti? Onlar da mı rüyaydı? Ellerimi çıkarmaya çalıştım. "Bırakın beni hemen! İsteyerek yapmadım! Çıkartın bu lanet şeyleri!" Doktor ve hemşire sakin bir şekilde bakıyorlardı. " Yavuz Bey elleri kanıyor." Doktor, "Özgür mü olmak istiyorsun?" Çırpınmayı bıraktım. Doktora baktım, "Benim annem ve babam..." Hatırlamıyorum. Annem ve babama ne olmuştu? Kafam gerçekten karışıktı. Doktor kafasını yana yatırdı. "Annen ve baban?" Annem? Babam? Adları neydi? Neden hatırlamıyorum? "Ben... Hatırlamıyorum..." Yorgana baktım. "Arzu sen çıkabilirsin, ben hasta ile ilgileneceğim." Hemşirenin kapıyı kapatma sesine kadar sessiz bir şekilde oturdu. Ben ise annem ve babamı düşünüyordum. Annemin adı M ile mi başlıyordu? Babamı hatırlamıyorum. Doktor eliyle kafamı kaldırdı. "Ağlıyor musun?Güçsüz olmuşsun. Halbuki en iyi suikastçiydin." Ağlıyor muydum? Hiç hissetmiyordum. Doktor yatağıma oturdu ve beni yatağa yasladı. "Neden bana o yaşlı gözlerle, 'Herşeyi yapabilirsin.' gibi bakıyorsun?" Bir şey demedim. Kolumu tuttu ve cebinde ki şırıngayı koluma batırdı. "Bu ateşini düşürecek. Annen ve babanı hatırlamaya çalışıyorsun de mi? Acılı bir hayatın olmuş. Geçmişini okudum." Şırıngayı batırışını izliyordum. "Dinlen, bir şey olursa ben yanında olmuş olacağım." Güçsüz ha... Ben güçsüz olmuştum evet. Annem ve babamın yüzünü, sesini bile hatırlamıyorum. Beni seviyor muydular? "Doktor, rüya gördüysem rüyanın içinde olduğum halde nasıl rüya gördüm. Rüyanın içinde rüya görmek." Doktor Yavuz bana şaşkın bir şekilde bakıyordu. "Rüyanın içinde rüya mı? Ne gördün?" Kafamı salladım, "Hatırlamıyorum. Her uyuduğum da anılarımı görüyorum ama artık hatırlamıyorum doktor." Doktor kolumu bıraktı şırıngayı cebine geri koydu. "Bunu araştıracağım." Komindinde ki demir çubuğu aldı, "Bağlama Yavuz. Bırak beni bir şeyim yok." Doktor bana baktı." Gerçekten çok güçsüz olmuşsun. Bana bir üst seviyenin iki defa yalvaracağı aklıma gelmezdi."  Çekmeceyi açıp sargı ve bir ilaç aldı. "Ellerini getir, yaramaz çocuk gibisin. Polisler kapının önündeler. Rahat on kişi vardır." Ellerimde kanayan yerleri temizlemeye başladı. "Korkmuyor musun benden?" Bana baktı, "Korkuyorum, o yaptığın şeyler korkunçtu Attilla. Kamera kayıtları çok net çekmiş ve bir gözün hala siyah." Demek o yüzden sağ gözüme bakıp duruyordu. Ellerimi temizliyip sardıktan sonra, "Yaşın 19 mu Attila?" Doktor ayağa kalktı. " Evet." Doktora baktım, "Gençsin ama bu seviyeye gelen az kişiler var. Tebrik ederim." Koltuğa oturdu, "Gitmiyecek misin doktor?" Bacak bacağa attı. "Hayır, seninleyim ve o sesini düzelt kızgınsın." Kaşlarımı çattım. " Bir rahat vermedin ki. Bırak da kafamı dinleyeyim." Gene o gıcık hareketi yapmıştı. Kafasını yana yatırdı. Böyle çok zeki olduğunu mu düşünüyordu? Bana şahsen öyle geliyordu. "Kafan mı? Ha, yoksa o susun dediğin şey kafanda ki o konuşan şeyimi dinleyeceksin?" Benle dalga mı geçiyordu? "Senin kafan iyi mi be doktor?!" Kapı hızla açıldı ve ondan fazla polis bana silah doğrultmuş bir şekilde bekliyorlardı. Bunlarda bu anı bekliyordu sanki. "Yavuz iyi misin?" Bir polis doktorun yanına geçti. "İyiyim merak etmeyin.Sadece biraz huysuz. Uykudan yeni uyandığı için galiba." Bir polis, "Bu mu şeytan velet? Gerçekten de bir gözü siyah. Kendine gel ve kimseye zarar verme!" Şeytan velet mi? "Yeni lakabım şeytan velet mi?" Güldüm, "Güzelmiş ya. Gerçekten güzel bir takma isim." Polise kafamı yana yatırarak baktım. Güzelmiş bu hareket. "Çok konuşuyor bu velet komutanım!" Doktorun yanında ki kişi komutan olmalı ki kafama silahı dayadı. "Evet, doktor ne yapalım? Senin istediğin biriyse vurmayacağım. Deneklerin sağlam gerçekten." Doktor bacak bacağa attı. "Evet, biliyorum komutan." Komutana baktım. "Komutan vursana. Bak hala bir gözüm siyah." Silahın tetiği hafif bastırdı. " Gidebilirsiniz, sorun yok. Rahat bırakın bizi." Doktorun demesiyle tüm polisler çıktı. Kapı kapanınca, "Lafların baya güçlüydü." Gülümsüyordu. "Tam bir şerefsizsin doktor." Koltuğunu bana yaklaştırdı. "Büyüklerine öyle deme. Hala yaramaz çocuksun Attilla ya da şeytan velet mi desem?" Dibim de olan doktora baktım, "Benimle bu şekilde konuşma doktor." Yavuz iyice gülümsedi. "Yoksa ne olur? Ölür müyüm?" Gerçekten yüzüne bir tane geçersim vardı. "Neden güçlerini kullanmıyorsun? Ah pardon bunlar özel zincirler de mi? Benim icadım. Beğendin gibi çıkarmıyorsun." Zincirlere baktım, zincirlerin etrafında dikenler vardı ve bu dikenler bana batmıştı. "Daha yeni mi fark ettin? Hiç acımadı?" Gülümsemesi solmuştu. "Ah evet doktor hiç acımadı. Siz diyince fark ettim. Ama gerçekten tam bir şerefsizsin." Koltuğuna yaslandı ve kahkaha attı. "Sana bayıldım!" Bana geri yaklaştı. "Sağ gözün çok güzel görünüyor. Oysam mi ki? Ha bu arada sol gözünde harika! O da siyah olmaya başlamış!" Güç beni ele geçirmeye başlamıştı demek. " Ben de sana bayıldım ya." Doktor bir kaşını kaldırıldı. "Bir şey mi dedin?" Kızgın bir sesle, "Dedim ki ne kadar çok gereksiz bir insansın." Doktor hemen geri gülümsedi. "Bana doktor deme Yavuz de Millie'nın şeytanı." Millie'yi nereden biliyordu? "Sen nereden biliyorsun?" Doktor ellerini ensesinde birleştirdi ve koltuğa yasladı. "Bir kaç bilgi işte. Ne önemi var bunun? Denek olarak nasıl hissediyorsun? Ah serumun bitmiş." Komidinin üstünde duran telefonunu alıp Arzu denen hemşireyi arayıp serum getirmesini söyledi. O gelesiye kadar sessiz bir şekilde bekledik. Tabii doktor bu süre zarfında gözünü benden başka hiç bir şeye bakmadı. Kapı çalınaca, "Gel." Demesiyle hemşire geldi. Oda aynı şekilde kahverengi saçlı ve açık yeşil gözlüydü. Saçları omzuna kadar geliyordu. " Yavuz Bey, bu serum de mi?" Kafasını salladı. Hemşire serumu taktı. Tam gidecekken. "Arzu bura da kalabilirsin. Bir öğrencim olarak bir şeyler öğrenebilirsin ya da yapabilirsin kendi yöntemlerin ile." Arzu sevinçle doktora baktı ve hemen yanındaki koltuğa oturdu. O da doktor gibi yaklaştırdı. "Neden konuşmuyorsun?" Arzu'nun sorusuna cevap vermedim. "Sol gözünde siyah oluyor. Bu gerçekten çok güzel. Değil mi Yavuz Bey?" Gözlerimi kapattım. "Hadi aç ama öğrencim sana hayran." Elimi tutan biri vardı. Bu kesinlikle Arzu'ydu. "Aç gözünü. Sana bir şey yapmayacağız ki. Sinir de etmeyeceğiz." Bunu demesiyle iyice sinir olmuştum. Derin nefes alarak kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Polisi çağırıp beni öldürmeye karar verebilirdi. Gözümü hafifçe açtım. O ise yatağa oturmuş hemen dibimdeydi. "Yavuz Bey, bakın kızardı yanakları!" Sevinçle doktora baktı. Doktor ayağa kalktı. "Arzu ben gidiyorum. Sana güveniyorum. Deneklere yapman gereken şeyleri yap. Tamam mı?" Kafasını salladı ve doktor çıktı. Kahretsin beni bu kız ile bırakmıştı. "Elimi bırakır mısın? Ve bana lütfen harikaymış gibi bakma." Kafasını hayır anlamında salladı. "Harikasın ama! İlk defa böyle bir şey görüyorum. Elini bırakacak değilim." Biraz geriye çekildim. "Hadi ama! Uzaklaşma benden." Arzu kucağıma oturmuştu. "Gözlerin kocam oldu." Kahkaha atarak bana bakıyordu. Ben ise şaşkınlıktan bir şey diyemedim. "Ah, çok tatlısın. Ben deneklere böyle davranıyorum şeytan yavrusu ve onların da gerçek yüzleri çıkıyor." Bu kız çok zekiydi. Ellerini yüzüm arasına aldı. "Konuşalım beraber. Gözlerin dibi olmayan bir kuyu gibi. Seni her zaman izleyebilirim." Ellerini yüzümden çektim. "Çok güzelsin ama beni etkilemeye çalışma. Ben başkasını seviyorum." Arzu somurtmuş bir şekilde, "Luna mı? O kız mı? Eski üniversite arkadaşım. En yakın arkadaşımdı." Arzu birden bana sarıldı. "Seni buraya o getirdi. Hatta tetiği tam çekmek üzeriydi. Kafana." Havada kalan kolum aniden düştü. "Ne? Sana inanmıyorum." Çenesini göğsüme yaslayarak, "İnanma, kamera da görünce bunu bir daha diyebilir misin göreceğim." Luna mı? Hayır,hayır, hayır,hayır... "Çok hızlı nefes alıyorsun. Sakinleş biraz." Bunu yapması normal zaten değil mi? Ben sonuçta tehlikeliydim. "Benden neden uzak durmuyorsun? Başka yöntemlerde var. Denek olarak sana bunu yapmamanı tavsiye ediyorum." Elimi alıp elleriyle birleştirdi. "Ben korkmuyorum senden. Sana aşığım Attilla." Yatağıma yaslandım. "Arzu..." Eliyle ağzımı kapattı. "İlk defa birini sevdim. Ve şansıma halsizsin. Yoksa böyle olmazdı."  Bu kız çok tehlikeliydi. Arzu elini, elimden çekti ve alnıma koydu. "Ateşin var. Tahminen otuz dokuz ilaç vermem gerek ama neyse... Yaşadıkların yüzünden bir şey yapamıyorsun." Sargımı açmaya başladı. "Luna seni sevmiyor Attilla." Sargımı açtıktan sonra yaralarıma krem sürdü. "Bu krem özel bitkilerden yapıldı. Yaraların bir hafta sonra geçer." Onu izlemeketen başka bir şey yapmıyordum. Kremin ağzını kapattı ve bana baktı. "Ah vay canına! Gözlerin simsiyah! İkiside siyah!" Neden seviniyordu ki? Yorgun gözlerle ona bakıyordum. Beni hemen geri yatağıma yasladı ve tam kalkacakken bileğinden tuttum. "Gitmesen. Seni birine çok benzetiyorum Arzu." Bu kez Arzu şaşırmıştı. "Demek sonunda Luna'dan daha iyi olduğumu anladın." Yanıma oturdu. "Kime benzetiyorsun peki?" Sevinçle sorduğu soruya cevap veremedim. "Hatırlamıyorum." Arzu bu kez bana sıkıca sarıldı. Başıma yine şiddetli bir ağrı girmesiyle yanlışlıkla küçük bir ses çıkardım. Arzu hemen sarılmayı bırakıp bana baktı. "Gene mi? Doktoru çağırıp geliyorum Attilla. Hemen geleceğim." Koşurak çıktıktan sonra polislere haber vermiş olmalı ki içeriye polisler girdi. Tabii ki silahı bana doğrultmuşlardı. Yatağın içinde kıvranmış bir şekilde başıma masaj yapıyordum. "Hey velet! Gene o şeye dönüşme! Bize iş çıkarma!" Gözlerimi onlara çevirdim. Birisi silahını düşürdü. "Aman... Aman Tanrım! Millie'nın gözleri de böyleydi! Komutanım!" Komutana baktım. "Korkmayın askerler!" Kapıdan hemen içeriye giren üç doktor vardı. Yavuz pisliği, tanımadığım biri ve... "Anna?" Dedim ve ağzımı demir çubuk ile bağlamaya başladı hemen. Sessiz bir şekilde, "Sakin ol." Dedi. Arzu ise polisler yüzünden geçemiyordu. "Burada kalmak sıkıcı Taşıyıcı." Ağzımdaki demiri kontrolüm olmadan ısırdım ve demir çubuk kırıldı. Herkes bir an durmuştu. "Ateş!" Göğüsüme gelen onca kurşuna rağmen hareket ediyordum. "Komutanım olmuyor!" Ellerim de ki zincirleri de bir itmeyle kırınca, "Yapmayın! Çıkın ve kapıyı kilitleyin! Herkesi tahliye edin! Kontrolden çıkacak bu güç!" Dememle herkes çıktı. Tüm zincirler kırılınca, "Bırak beni! Yapma bunu!" Dediğim halde bir işe yaramıyordu. "Doktoru öldürmek istiyorsun Taşıyıcı. Hadi yapalım! Sen kendini bu hale getirdin." Bedenimi kontrol etmeye çalışıyordum. "Hepsi benim suçum... Ben istemeseydim böyle şeyler olmayacaktı." Kapıya doğru yürümeye başladığım da birazcıkta olsa kendimi durdurmaya başarmıştım. "Taşıyıcı gördüğün anılar silindi." Ne? Silindi mi? Nasıl? Bunu neden söyledi ki aniden? "N-neden? Ben annemi hatirlamayacak mıyım? Babam da mı yok? Onlar kimdi?" Kontrolü bırakmış olmalıydı. Yere çömeldim. "Sen bana ne yaptın böyle? Perişan durumdayım senin yüzünden! Bunu sen yaptın Anna! Kanı vermeyecektin! Lanet olsun sana! Seni geberticeğim aptal!" Ayağa kalktım ve kapıyı tekmeleyerek açtım. Ben kendimi kontrol edebiliyordum. Polislerin sayısı artmıştı. "Hepiniz geberin pislikler!" Bir polisin kafasını elimle aynı hizada olucak şekilde doğrulttum ve elimi yumruk yaptım. Polisin kafasını param parça olmuştu. Bunu gören polisler kaçmaya başlamıştı. Yakalayabildiklerimin hepsini parçalıyordum. "Şeytan veletini gördünüz mü sizi pislikler?! Buna iyi bakın!" Herkes kaçınca bende Anna'yı aramaya başladım. Ayağımla beyin parçalarını basıp geçiyordum. "Kan, güzle değil mi? Beyaz mermer kanla kaplı Taşıyıcı!" Kafam da ki sese odaklanmamaya çalışarak, "Anna! Neredesin!? Korktun mu!? Sakin mi olayım?! Gel o zaman korkak!" Üçüncü kattaydım, herkesi tahliye etmiş olmaları gerek. Bende hızlıca merdivenlerin korkuluklarından kaydım. Dışarıya çıktığında kocaman bir  asker sürüsü vardı. "Komutanım geldi!" Anna'yı görünce ona doğru yürümeye başladım. "Ateş etmeyin." Diyen Anna bana doğru geliyordu. Bende durdum. Yanıma gelince, "Sadık bir suikastçi, asker, komutan, kaptansın Attilla. Hepsi benim suçum. Evet, ben emrettim. Ben dedim Ali'ye. Beni abim  tehdit etti. Bunu yapmazsam yakınlarımı öldürecekti. Ama keşke yapmasaydım. Beni öldürebilirsiniz Taşıyıcı." Elimi kafasına doğru hizaya getirdim. "Ateş!" Tam elimi yumruk yapacakken Anna kafasından vurularak yere yığıldı. "Ne yapıyorsunuz! Hemen Anna'nın yanına gidin. Taşıyıcı biz oyalarız!" Böyle olacağı belliydi. Hükümette doğru bir komutan yok ki. Bana ateş etmesine rağmen bir şey hissetmiyordum. "Benim oğlum zaten güçlü. O..." Kafamdan gelen sesle gözlerim kocaman olmuştu. "Anne... Bu senin sesin." Etrafa bakındım ama bana ateş edenler başka kimse yoktu. Ta ki Luna'yı göreseye kadar. Diz kapaklarımın üstüne düştüm. Luna'ya bakarak, " Hepsi senin içindi Luna." Dedim ve yere yığıldım. Gözlerim kapanıyordu ama. "Komutanım! Taşıyıcı yere yığıldı!" Askerler ateş etmeyi bıraktı. Hastenin çatısında suikastçiler vardı ve bizi izliyorlardı. "Normal olmak istiyorum. Millie beni bırak. Sana yem olmak istemiyorum. Yoruldum ben, sana karşı gelmek zor." Dedim ve Yavuz geldi. Bı bırakmadı yakamı. "Vay canına, dediklerini duydum Attilla. Yaraların kapanmış. Seni büyük ihtimalle... İdam kararı alınacaktır. Anna öldü sonuçta." Gülümsedim, sorna  kahkaha atmaya başladım. " Bu his çok güzel doktor! Millie, karşı gelmek zor ama senin beynini kontrol ediyor. Bir şeyi ikna oldum. Galiba daha çok olucağım." Gülümseyerek doktora baktım. Doktor korkuyla, "Hemen kelepçeleri getirin ve idam için hazırlıkları yapın!" Diyere gitti. Kelepçeleri taktılar. Ve beni demir bir kamyonun içindeki hapise getirdiler. Anahtarla kapıyı kilitlediler. Güvenlik içinde Açelya'yı ve... "Luna?" Kamyonun içine bindiler ve kapaları kapattılar. Açelya, Luna'ya baktı. "Kafayı yemişsin sen." Dedi Luna. Bende güldüm. "Hadi ama bunlar senin içindi Luna. Kafayı yedim evet!" Gerçekten kahkahalar atıp duruyordum. "Sessiz ol yoksa kafana sıkarım." Luna bana yaklaşarak dediklerini uygulamaya başlamaya hazırdı. "Biliyor musun Açelya? Kafam çok karışık ve ağrıyor. Şuan gerçekten de kendimde değilim! Anna öldü o yüzden mutluyum." Açelya'da Luna gibi yaptı, "Sen delisin!" Somurttum, "Arzu sizden daha iyi. En azından beni seviyor ve benden korkmuyor." Duvar çöktüm. "Taşıyıcı çok konuşuyorsun!" Luna'ya baktım. Bir süre sonra, "Eskiden arkadaşımdın diye söylüyorum göğsüne bak." Diyen Açelya'nın dediğini yaptım. Göğüsümde siyahlılar oluşmuştu. Merak etselerde bir şey demediler.Kamyon çalışmaya başlayınca sessiz bir şekilde duruyorduk. Açelya,  "Neden böyle oldu Attilla? Senle çok güzel..." Luna, Açelya'nın omzuna dürtükledi. "Ağlıyorsun Açelya." Dediğimde bana döndüler. Luna tabii tebihliydi. Açelya ise dediğim gibi ağlıyordu. "Bu güç Luna'nındı ama Luna ölmesin diye ben devraldım. Kraliyet soyundan geldiği için kanı vermeyeceklerdi ama Anna'nın emri ile kan verildi..." Kamyonun kapısı açıldı. "Taşıyıcı alın ve idam yerine götürün." Luna anahtarı alıp kilidi açtı. İkisi de içeriye girdi ve silahları ile beni itmeye başladı Luna. "Açelya sen de yapsana ağlayacağına." Kızan Luna'yı gören. Açelya da yapmaya başladı. Kamyondan indigimizde. Tahtalardan oluşan ve ipin hazır olduğunu kontrol eden suikastçiler vardı. Halkın nerdeyse tümü toplanmıştı. İdam yerine yavaşça çıkmaya başladım...

Devam edecek...

Umarım beğenirsiniz. Lütfen yorum yapın. Beklemede kalın taşıyıcılar!

Karanlığın AcimesiDove le storie prendono vita. Scoprilo ora