1.Bölüm: Zarlar

1.6K 6 3
                                    

***

B Ö L Ü M  1  -  Z A R L A R


Belki size anlatacak çok daha güzel bir hikâyem olabilirdi. Bir aşk hikâyesi, başarılı bir kariyerin basamaklarını hızla tırmanışım, harika bir arkadaşlık ya da buna benzer bir hayatı anlatabilmeyi çok isterdim. Olmadı. İnsan yalnızca sahip olduklarını anlatabilir, yaşamak istedikleri hayatları taklit ederlermiş. Ben ikisini de beceremedim. Tam anlamıyla sıçıp batırdım çünkü o bataklıktan çıkamadım.

Belki de ona karşı koymalı, motosikletine hiç binmemeliydim. Yaşanması gerekenler yaşanmalı sonra her şey orada kalmalıydı.

Kalmadı.

Hayatım, o motosiklete bindikten sonra tamamıyla değişti.

Zarlar bir kez atılır hayatta. Altı altı geldiyse şanslı biri olarak sürersin hayatını. Bir geldiyse de hayata yenik başlayanlardansın demektir. Benim hayatımda zarlar defalarca kez atılmıştı fakat işin komik yanı hangi sayı gelirse gelsin ben hep kaybediyordum.

Kaybetmek benim olayımdı. Kazanmaya hevesim olmadığındandır belki de...

Nedenini bilmediğim bir şekilde ne yaparsam yapayım günün sonunda boku yemiş halde buluyordum kendimi. Eğlenmeye gittiğim mekânda, girdiğim bir sınavda, takılmak istediğim bir erkeğe adım attığımda... hatta inanmayabilirsiniz ama düz yolda yürüdüğümde bile mıknatıs gibi belayı çekiyordum kendime.

Yaşadığım her şeyi anlatacağım. Ama önce tanışmalıyız.

Pekâlâ, ben Ayşin... Ayşin Aral. Üniversite 2.sınıf öğrencisiyim ve iç mimarlık okuyorum. Bu zamana kadar çok arkadaşım olmadı, zaten insanlar da benimle samimi olmak istemedi. Üniversiteye geçince, lise yıllarımdan dolayı güven sorunum olduğu için çok kişiyle yakınlık kuramadım. Dert etmiyorum, hepsi gelip geçti ama şu an kafaya taktığım birçok şey var.

Gece gece evim yanmıştı, yüzü tanınmaz halde olan bir cesetle karşılaşmıştım, motosikletli adamlar tarafından kaçırılmıştım; ayrıca motosiklete binerken hiçbir tepki vermemiştim. Kâbus gibi geçen bu gecenin çabucak bitmesini dilerken aynı zamanda da karşımdaki kumral saçlı adamdan hesap soruyordum.

Bir bez bebekmişim gibi beni oynatmasına izin vermiştim ve şu an İstanbul'un, neresi olduğunu bilmediğim bir ormanlık alanında, üç katlı bir binanın önünde kanayan ayaklarımla motorcu adamın karşısında duruyordum.

Kollarımı önümde birleştirip derin bir nefes aldım ve kaşlarımı kaldırdım. "Cevap bekliyorum?" Ayaklarım sızlıyordu. Yanan evimin telaşıyla, ayakkabımı bile giymeden oradan çıkmıştım ve yolda ilerlerken ayaklarım hep kanamıştı. Canımın acıdığını ona belli etmemek için parmak uçlarımda yükseldim, böyle daha iyiydi. "Ayrıca uzaklaş benden."

Burnunu çekti ve bir adım geri gitti. Dudağı kıvrılır gibi olmuştu.

"Sizi tanımıyorum," dedim.

"Evet."

Kaşlarımı çattım. Ukalaydı. Neden bu kadar rahat davranıyordu? Kaçırılmıştım. Evet, kaçırılmıştım. Kaçırılan biri ne yapardı? Kaçırdıkları yerden kaçmaya çalışırdı. Aklımdaki cümlenin saçmalığına kaşlarımı daha da fazla çatarken kollarımı saldım ve yanımızda bulunan binaya baktım. Eğer beni, ikinci ya da üçüncü katlarda bulunan bir odaya kapatırlarsa kaçmam zorlaşırdı. Birinci kattan da oda vermeyeceklerine göre?..

Gözlerim ayaklarıma kaydı. Canım yanıyordu ve çıplak ayaklarla daha fazla yürüyemezdim. Ağlama isteğim körüklenirken karşımdaki adama baktım. Tavırları çok rahattı ve bu, beni çok ama çok sinirlendiriyordu. "Eve girelim," dedi kapıya doğru yönelirken. "Kafan karışık, biliyorum. Her şeyi değil, ama kafanı karıştıran şeyleri anlatacağım."

SOLUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin