7.Bölüm

103 10 3
                                    

Tam yanında yürüyordum. İşin kötü yanı haklıydı. Kumsalda birsürü sarhoş vardı. Hemde günün bu saatinde. Hepsi tuhaf tuhaf bakıyordu. Ellerinde şişeler... İğrenç ve korkutucu. Sonra gözüm Zayn'e kaydı. Ceketinden sigara çıkarttı ve dudaklarının arasına koyup,yaktı. Duman çekip geri üflemekti sadece. Önceden denemiştim. Fena sayılmazdı. Belkide psikolojik olarak rahatladığını sanıyordun. Ama aslında seni öldürüyordu.
"Bende alabilir miyim?"
Anlamsızca suratıma baktı.
"Sigaradan bir tane-..."
"Kesinlikle hayır."
"Neden?"
"Kendine bir bak Wen,buna izin veremem."
"Bende ne var?"
"İyi ve temizsin. Kendini mahvedezsin."
Batman'imiz benim için endişeleniyor muydu?
"Sen neden kendini mahvediyorsun?"
Sanki bunu beklemiyormuş gibi bana baktı. Sanki birşeyler hatırlatmışım gibi.
"Beni boşver."
"Kendini neden sevmiyorsun?"
İntihar etmenin farklı yoluyu.
Belkide içimde biriken herşeyi şimdi yüzüne vurabilirim. Kendi fark etmiyordu belki ama dıştan görünen buydu. Bilmiyorum. Ama haline bir bakın. Bruce'a ne zaman Zayn'i sorsam bana ya barda olduğunu yada evde uyuduğunu söylüyordu. Zayıftı da. Zayıf ve gittikçe bitiyor. Önümde kaybolmasına nasıl izin veririm? Ve sanırım bunu benden başka düşünen yok. Sorununu bilmiyorum. Ama kendine bakma zamanı,tamda şuandı. Acilen uyanmalı,kendine gelmeliydi.
"Neden böyle düşündün?"
"Sigara içiyorsun ve diğer şeyler. Bilmiyorum. Kendine biraz saygı duy."
"Ben iyi olamam Wen,bırak daha kötüye gitsin."
Sigarasından uzun bir soluk çekip,dışarı üfledi.
"Ben iyi olduğunu sanıyorum."
"Sadece sanıyorsun."
"Şu şeyi bırakmakla başla."
Sadece güldü.
"İmkansız."
Bunu göreceğiz. Wendy'nin sırası Zayn.
"En azından benim yanımda içmeye bilirsin? Alerjik astım söz konusu..."
Söylediklerim üzerine bir süre bana baktı. Ağzındaki sigarayı alarak başka tarafa fırlattı. Birkaç saniye öylece yürüdük. Ama hemen devam etti. Gerçekten,alerjik astımım var. Sadece içinde bulunduğumuz durum için kullanıyorum. Hepsi bu.
"O zaman bende birşey istiyorum."
Sigarayı atması hoşuma gitmişti. Yanımda içmeyecekti ve bu süre belkide kurtulması için bir adımdı. İntiharın uzun süreli bir yoluydu ve biraz olsun onu uzaklaştırmayı deneyebilirdim. Ama o benden ne istiyordu? Meraklı gözlerle ona baktım.
"Sende sadece benim yanımda korkmayacaksın. Nasıl anlaşma?"
Sersem. Sanki sürekli bizi kovalayan bir bela var. Ne? Sadece öylesine takılıyorduk. Fazla film izliyor. Nasıl istiyorsa... Kaybedecek birşeyim yok. Ama yinede kabul ediyorum.
"Tamam. Anlaştık."
Yürümeye devam ederken iş adamları gibi el sıkıştık. Belki bir holding değil ama belli ki biraz güven satın aldım.
Yürümeye devam ederken biraz hızlandı. Bende ona ayak uydurmaya çalıştım. Acelesi olabilirdi. Benim yüzümden geç kalmamalı. Zaten kendimi zorla getirdim. Baş belası olmakta üzerime yoktur.
**
Büyük cadde boyunca giden oteller vardı. Burası sadece otellerden oluşur. Caddenin alt tarafı önemli kişiler içindir. Şarkıcılar,iş adamları,ünlü oyuncular gibi... Üst tarafındaki oteller ise normal insanlar için. Yani paparazi sorunu olmayan,hayatını güzelce yaşayan insanlar için. Bizde bu otellerin birinin önünde durduk. Binaya biraz göz gezdirdim. Çok katlıydı. Dışı siyah ve altın rengiyle kaplı büyük bir binaydı. Kapısında kocaman 'Spoilt' yazıyordu. Otelin adı buydu. Üzerinde üç tane yıldız vardı. İnsanlar içeriye girip çıkıyordu. Geneli takım elbiseli beyler veya klasik giyimli bayanlardı. Bizim üstümüzdekiler oldukça serbest,umursamaz kıyafetlerdi. Bu yüzden bazıları hala bize bakıyordu. Üzerimde hala dün geceki kıyafetlerim ve ona uyumsuz Vanslarım vardı.
"Şimdi,sen burada dur ve beni bekle. Ama sadece bekle tamam mı?"
Otelin girişine doğru giderken tekrar uyardı.
"Uzun sürmez. Belkide sürer,bilmiyorum. Ama sen burada kal."
"İçeride bekleyemez miyim?"
"Hayır. Benimle gelmek isteyen sendin. Yani,burada kalmak zorundasın."
Haklı. Hiç şansım yok. Dediklerini yapmak zorundayım. Çaresiz geri gelene kadar buradayım. İç çektim ve sonra cevap verdim.
"Tamam o zaman. Ben buradayım. Lütfen acele et..."
"İçeri gelmeye kalkışma sakın. Wen,sana söylüyorum. Sadece burada dur."
"İlk seferinde anladım..."
"Kendine hakim olma konusunda iyi değilsin."
O topuklarında dönerek içeri girdi. Bende kapının yan tarafına yaslanarak önümde olan uzun beklemenin-belkide kısa- can sıkıcı zamanına merhaba dedim. En nefret ettiğim şey beklemekti. Sen burada dururken,herkes birşey yapıyordu. Sorunda bu,sen hariç herkes. Burası güzel değil. Karamsar bir havası var. Ayrıca insanlar sinirimi bozuyor.Suratımda birşey mi var? Bana bakıp duruyorlar. İçeri girenlerlerin hepsi. Dönüp arkama baktım. Acaba yanlış bir yerde miyim? Ama sadece yaslanıyorum. Belkide kapı önünde olmam sorundur. Siz herkesin sorunu ne?! Gittim ve yan taraftaki duvarın ufak çıkıntısına oturmaya çalıştım. Fazla geniş olasada oturabildim. En azından göz önünde olmam. Bakışlardan rahatsız oluyorum. Hemde çok. Kimin neler düşündüğünü bilmemek,deliye dönmeme yetiyor. Hah,ben ne yapabilirim şimdi? Burada sıkıntıdan öleceğim. Keşke benide götürseydi. Herneyse,onun için bir sorunum. Ve benim istediğimi yapamaz. Aklıma Zayn geldiğinde birden farklı hissetmeye başlıyorum. O merdivendeki his geri geliyor. O lanet suratını bana o kadar yakın tutmasaydı eğer,bu his olmazdı. Bunu neden yaptı,hiçbir fikrim yok. Ondan hoşlandığımı falan düşünmeyin. O Zayn. Bildiğimiz Zayn. Bruce'un arkadaşı. Asla ona karşı birşey hissedemem. Ve bu içimdeki his hoşlanma falan değil bundan eminim. Sadece tuhaf birşey. Anlık birşey. O an gelen bir histi ve aklıma geldikçe yine oluyordu. Çünkü tam gözlerime içine baktı. Yani ela'nın değişik bir tonuna sahipti ve büyüleyiciydi. Evet,bunu gizleyemem. Göz rengine başka sahip olan var mıydı bilmiyorum. Bence ona özeldi.
Yine gün içinde olanları düşünürken,farkında olmadan yanıma biri yaklaşmış. Sesiyle irkildim.
"Afedersiniz."
Kendimi toparlayıp baktım.
"Evet?"
Bir erkek çocuğuydu. Büyük değildi. Tahminimce onüç yaşlarında.
"Acaba bir işiniz yoksa yardım eder misiniz?"
Kutuları işaret etti. Daha sonra kafasındaki şapkayı düzeltti.
"Sadece aşağı indirmeliyim. Ama tek başıma yapamıyorum. Düşündümde acaba biraz yardım etseniz? Diğerlerinden farklı görünüyorsun. Çalışansın değil mi?"
Sorun bu muydu? Demek bana bu yüzden bakıyorlardı.
"Hayır çalışmıyorum. Bir arkadaşım gelecek."
"Uh,özür dilerim efendim. Bilmiyordum. Rahatsız etmek istemedim."
Birden fazla resmileşti. Sen küçük bir çocuksun. Git ve oyna burada ne yapıyor? Özür dileyip durdu ve sonra kutulara doğru gitti.
"Hey! Hey,bekle."
Kalkıp yanına gittim.
"Sana yardım edebilirim. Sadece oturuyordum."
Endişeli bir tavır almıştı.
"Çok üzgünüm. Buna gerek yok."
Aşağı eğildim ve fısıldayarak konuştum.
"O kadar önemli biri değilim... Yardım etmeme izin verir misin? Ve bana Wendy diyebilirsin."
Çocuğun yüzüne bir tebessüm yerleşti. Çok sevimliydi.
"Arkadaşınız kızabilir. Wendy..."
"Hadi ama... Bunu bilemez."
"Beni şikayet etmez misin?"
Onu bu kadar korkutan ne? Neden şikayet etmeliyim? Çok saçma.
"Hadi gel. Bana yolu göster."
Kutulardan dört tanesini aldım. Gerçekten ağırdı. O da iki tanesini kucakladı. Bu Zayn'in sözüne karşı gelmek sayılmaz. Yardım ediyorum. Belki dakikalar içinde arkasından girdim ama dediğim gibi bu küçük adam daha o kadar güçlü değil. İlk içeriye giren çocuk oldu. Ardından ben.
"Senin adın ne?"
"Thomas."
"Güzel bir isim. Burada ne yapıyorsun?"
"Bunu... Birşeyler taşıyorum. Karşılığında para alıyorum. Aslında hep bu kadar ağır olmaz. Sadece bu sefer."
"Öyle mi? Biraz küçük değil misin? Seni nasıl işe aldılar?"
Lobiden geçerken etrafıda inceledim. Güvenlik bizi izledi. Reception'dakiler ve diğerleri. Birşey dikkatimi çekti. Buradaki kızlarda benimkine benzeyen bir elbise giyiyordu. Sadece koyu rengi. Tuhaf ve açıklayıcı. Şimdi daha iyi anlıyorum. Orada kapıda dikilince beni çalışan sandılar ve sanırım onların böyle bir hakkı yok. Ve arkadaşımı önemli biri sanıyor. Bu yüzden Thomas bu kadar endişelendi. Harikasın sherlock Wendy. Artık herşey açık.
"Ben istemedim. Kendileri işe aldı. Ve buradayım."
Lobiyi geçtik ama sağ tarafa saptık. Bu kutuların yeri yukarıda olamazdı zaten.
"Nasıl yani?"
"Bu çok karmaşık."
"Onlar mı çalışmanı istedi? Fazla tuhaf."
"Yaşadığım en tuhaf şey bu değil."
Asansörün önünde durduk.
"Peki bunların içinde ne var? Ağırlar."
"Bilmiyorum."
"Bilmediğin şeyleri mi taşıyorsun?"
O sırada asansörün kapısı açıldı. Bizde hemen bindik.
Tuşa basarken cevap verdi. Pekala -4'e iniyorduk.
"Benim görevim taşımak."
Daha fazla üstelemedim. Belli ki bilmiyordu. Farklı işler. Bu küçük adamın hep buralarda olduğunu düşünemiyorum. Otelin genelinde başka çocuk olduğunu da sanmıyorum.
İşte,-4'e inmiştik. Önce bir 'çinks' sesi duyuldu. Daha sonra kapılar açıldı. Çok sayılı oda vardı. Geniş bir yerdi. Odalar boyunca ilerlemeye başladık.
"Buraların tek çocuğu sen olmalısın Thomas."
"Aslında burada çocuk olmak fark etmiyor. İşini yap ve git."
"Anlıyorum."
Odalarda kimisi kağıtları düzenliyordu,bir başkası kutuları açıyordu. Her odada farklı biri farklı bir iş yapıyordu. Hepsine yanlarından geçerken göz gezdirdim. Yeni şeyler paketleniyordu. Bir kısmı sadece gülüyordu. Sanırım boş zaman.İşte bir tane daha,burada da birileri konuşuyordu.
"İşte burası Wendy. Dikkat et."
Yerden yukarıya doğru bir kapı açtı. Geçtiğimiz odalardan birine bırakacağımızı sanıyordum. Neydi burası bir depo mu?
"Buda ne?"
Elindekileri yere bıraktı.
"İlk sen in. Bunları sana uzatırım olur mu?"
Elimdekileri onun koyduklarının yanına bıraktım. Karanlıktı ama merdiveni takip ederek inebildim. Hafif bir ışık sızıyordu.
"Dikkatli ol."
Kutuları uzatırken dikkat etmemi söyleyip durdu hepsini alıp ayağımın dibine koydum. Son iki taneyi daha yerleştirdikten sonra onunda inmesine yardım ettim.
"Işıkları yakmam için iki dakika bekle."
Yolu biliyordu. Ayak seslerinden koşturduğunu anlıyordum. Ayak seslerinin kesilmesinin ardından ortalık aydınlanıverdi.
Vay canına! Ne kadar çok kutu... Ve ne kadar kocaman bir yer..
"Kutuları arkaya koyar mısın?!... Ben buradakileri hallederim!..."
Kocaman yerde sesi yankılandı.
"Tamamdır!.."
Cevabım belliydi. Başladığım işi bitirmeliyim. Odanın(yada deponun herneyse)arka tarafına götürmek üzere kutuları aldım. Duvarı döndükten sonra gördüm ki,burası gerçekten boş. Dümdüz ilerleyip kutuları bıraktım. Ve kenardakileride üst üste yerleştirdim. Düzenli olmuştu. İçeriye göre daha çok kutu alırdı. Bağırıp başka ne yapabileceğimi soracaktım.
"Hey,Thomas-..."
Tanrım! Bu da ne?! .........
Aniden bastıran bir çığlık sesiyle iliklerime kadar titredim. Buradan değil ama açık kapıdan içeriye dolan kan dondurucu bir çığlık. Neydi bu böyle?

It's Not Fair [z.m] (Kısa süre için ara verildi.)Where stories live. Discover now