5. Bölüm : Öfke

1.5K 36 3
                                    



Hoş geldin! Oy vermeyi unutma lütfen. Keyifli okumalar 



Ahmed Ağa'nın öfkesi, çevremi saran karanlık bir bulut gibi yaklaştığında, içimdeki korku da kabardı. Öfkeli bakışları, adeta bir fırtınanın öncesindeki sessizliği hatırlatıyordu. Bu sessizlikte, içimde yükselen endişeler ve korkular, sanki dalga dalga tüm bedenimi sarmıştı. Kalbim hızla çarparken, gözlerimdeki titreyen ifade, yaklaşan fırtınanın habercisi gibiydi.

Babamın gözleri o yandan öbür yana döndü. Öfkeyle Mehmet Ağa'nın üzerine yürüdü. Korumalar, Mehmet Abiyi babamın gazabından korumak için bir duvar oldular önünde. Babam hiddetle bağırdı:

"O elindeki yüzük de neyin nesi? Bu yanındaki şehirli orospu kim, Mehmet!"

Mehmet Abi, babamın ettiği hakaretten sonra en az onun kadar öfkeliydi.

"Ağa! Ağa! Laflarına dikkat et! Amcamsın diye susuyorum, yoksa karıma ettiğin bu hakaretin bedelini öderdin."

Babam kaşlarını kaldırdı, "Karın." diye mırıldandı sorarcasına. Sinirleri bozuldu ve kahkaha atarken, "Bedelini öderdim ha. Peki ya senin benim kızıma ettiğin hakaretin bedeli ne olacak?!" diye haykırdı.

Belinden silahını çekti, soğuk metal avucunda ağırlaşırken. An be an gözlerim silahın namlusuna takıldı, göz kamaştırıcı güneş ışığıyla birleşen metal parıltısı gözlerimi kamaştırıyordu. Birdenbire, sessizliği yırtan patlamalar çınladı. Silahın ağzından çıkan ateşler, gökyüzüne yükselirken hızla dağıldı, gökyüzünü kızıla boyadı. 

Her atışta kalbim bir adım daha hızlı atıyordu, sanki bu patlamaların içinde yatan tehlikenin farkındaydım. Annemin eli koluma yapıştı, titreyen parmaklarından gelen endişeyi hissedebiliyordum. Gözlerimi kaçırmadan babama baktım, gözkapaklarının ardında yanan öfkeyi görebiliyordum. Boynu kıpkırmızı olmuştu, öfke ve utanç karışımı bir renk halini almıştı. 

Fatoş yenge, tüm cesaretiyle adımlarını attı ve babama doğru yürüdü. "Ahmet Ağa, bırak silahı!" diye haykırdı, sesi cesaret ve umut doluydu. "Konuşalım, dinleyelim. Doğrusunu anlayalım." Babamın gözleri, kızarmış ve öfkenin ateşiyle yanmıştı. Gözleriyle yengeme döndü, öfkeyle köpürüyordu.

"Neyi konuşacağız, yenge hanım? Neyi konuşacağız bu saatten sonra? Neyi anlayacağız senin bu oğlun, bizim şerefimizi iki paralık etti! " diye haykırdı babamın öfkeyle dolu sesi.   

Fatoş yenge, gözlerinde kararlılık ve umutla dolu bir bakışla karşılık verdi. "Ahmet Ağa, ne olur sakinleşin. Bu öfkeyle çözüm bulamayız. Konuşmalıyız, anlamalıyız. Herkesin hissettiği bir acı var, bunu birlikte aşmalıyız."

Babamın gözleri hala kızgınlıkla yanarken, Fatoş yengemin sözleri onun içindeki fırtınayı bir nebze olsun yatıştırmış gibi görünüyordu. Yavaşça silahı aşağı indirdi, ama yüzündeki öfkenin izleri hâlâ belirgin şekilde duruyordu. Yenge hanımın cesareti ve ısrarı, belki de bir umut ışığıydı bu karanlık anlarda. 

Babamın öfkesi hala havada asılı duruyor gibi görünüyordu. Fatoş yengenin sözleri bir yandan etkili olsa da, herkesin içindeki fırtınanın sakinleşmesi zaman alacaktı. Ardından sessiz bir an geldi, atmosfer gerilmişti ve herkes ne diyeceğini düşünüyordu. İşte o anda Mehmet adım attı, sessizliği yarıp giren bir duruşla.

Bir an bekledi, sonra dikkatleri üzerine çekerek, "Konuşacak bir şey yok, ana," dedi. Sesindeki kararlılık, havada gerilim yaratan öfkeyi harladı. "Ben sevdiğim kadınla evlendim. Ahmet Ağa, bunu kabulleneceksin çünkü başka çaren yok."

Yeniden ZühreWhere stories live. Discover now