1. Bölüm " Abimden bana kalan tek şey"

88 6 1
                                    

Yaz mevsimi, yılın en güzel mevsimidir bana göre. En güzel zamanlar ve anılar bu mevsimde yaşanır. Ama bir o kadarda zor. Heleki bizim meslekte. Üstelik cinayet şubede. Katiller yaz, kış dinlemiyorlar. Her mevsim, her ay, her, hafta bir şekilde karşımıza çıkıyorlar. Bunaltıcı sıcaklarda vaka çözmek zor oluyor. Sıcakların yaşattığı halsizlik görev başında zorluyor bizi. Bu ay, güzel ışıltı günleri, kâbusa çeviren cinayet olayı beklediğimden geç başladı. Haziran ayının ortalarıydı. Havalar iyice ısınmıştı. Her geçen gün, bu bunaltıcı sıcaklar artıyordu. Olaysız geçen bir salı sabahını geride bırakmıştım. Odamda hâla çalışmakta olan, klimanın derecesini biraz serinletir umuduyla biraz daha yükselttim. Ama ne gezer, belli belirsiz esinti oluştursa da, yinede yetmiyordu. Koltuğumdan kalkıp, pencereyi sonuna kadar açtım. Dışarıda bırakın bir esintiyi, tek bir yaprak bile kıpırdamıyordu.
Hava buna rağmen çok güzeldi. İstanbul her mevsimde güzel. Aklıma çocuk iken gittiğimiz, rahmetli dedemin yazlığı geldi. Her yaz ailem ile birlikte, o yazlığa giderdik. Dedem bizzat kendi elleriyle yapmış orayı. Arada bir yardım almış tabi. Aslında orayı anneanneme sürpriz yapmak için yapmış. Evlilik yıl dönümlerinde hediye olarak yani.
Ev iki katlı, büyük bir salonu olan, üç oda, iki banyosu bulunan, manzarası çok güzel bir yapı. Ayvalıktan yaklaşık dört kilometre uzakta bir yer. Ormana yakın olunca, havası temiz, bahçesi büyüktü. Bahçesinde, erik ağacından, kiraz ağacına kadar, envai çeşit meyve ağaçları vardı. Bende çocuk olduğum için çokça toplayıp yerdim. Akşamda midemde yemek yemeye yer kalmazdı. Çok özlemiştim orayı. Pencereden ayrıldıktan sonra, bir ara, Alina 'yıda alıp gitsem çok güzel olur diye düşündüm. Aslında güzle olurdu. Yalnız uzun zamandır kullanılmıyor. Bu yüzden de elden geçmesi lazım. Duvardaki saate baktım. Öğleyi çoktan geçmişti. Vakit öğleyi geçince, karakoldada iş olmayınca, çıkıp biraz devriye atmak istedim. Gezmek iyi gelir diye düşündüm.
Karakolumuzun hizmetlisinin getirdiği, soğuk sudan bir yudum alıp odamdan çıktım. Emre ve İpek ' in masalarında sohbet ettiklerini gördüm. Onlarda benim çıktığımı gördükten sonra, Emre merakla sordu.

" Hayırdır başkomiserim ? Bir cinayet vakası mı var ?" Dedi. Emre, elindeki pervaneye benzer şeyi bilgisayarının yanına yerleştirerek.

" Yok, çocuklar yok. Öyle bir devriye atmaya çıkıyorum. "

" Bizde gelelim mi başkomiserim. "

" iyi olur . " Dedim.

Elimdeki telsizin ucu ile pervane benzeri aleti gösterdim.

" O elindeki ne lan "

" Bu. Şey, pervane gibi birşey başkomiserim."

" Ee, ne işe yarıyor?"

" İşte başkomiserim. Hava sıcak ya. Buda öyle serinlemek için."

" Ha. Ee, serinletiyor mu bari ?"

" Eh işte. Terletmiyecek kadar serin tutuyor diyelim. "

" Ha. Ver bakayım. "

Bildiğimiz ufak pervanelerden. Hani şu masanın üstüne koyulanlardan. Şarjlı olanlardan. Ama pekte serinlettiği söylenemez.

" Nasıl başkomiserim ?"

" Serinletmiyorki oğlum. Saçma sapan şeylere para vermeyin. "

" Şurada düğmesi var, onu çevirince hızı artıyor. "

Yuvarlak düğmesini gösterdi İpek. Sonuna kadar çevirdim. Serinliği artmıştı. Güzel aletti. Masa başında kullanmak için uygun.

" Yani, masa başında kullanmak için idare eder. "

" Bir tanede size ayarlayayım mı başkomiserim. "

" Ayarla Emre. Ama bana bunun biraz daha büyük olanını ayarla. "

Başkomiser Yavuz  "Kanlı İntikam"Where stories live. Discover now