10. Bölüm "Birilerinin yaşaması için, birilerinin ölmesi gerek."

50 3 0
                                    

Kapıdan çıktıktan sonra, aşağıdaki merdivenlerden ayak seslerini duyduk. Merdivenleri çıkan kişi hızlı adımlarla bizim bulunduğumuz kata çıkıyordu. Sesler yakınlaşıp bizim bulunduğumuz kata gelince fark ettik, merdivenleri hızla çıkan kişinin, bizim Emre olduğunu.

" Tüh ya geç mi kaldım ? "

Dedi hayal kırıklığına uğramış bir ses tonuyla. Sorusuna yardımcım İpek cevap verdi:

" Maalesef Emre' ciğim. Ama merak etme ben notlar aldım onları okursun. "

" Nerdesin sen, niye geç kaldın ? "

Diye olağan ciddiyetimle sordum. Gırtlağını temizleyip yanıtladı sorumu:

" Şey başkomiserim, bu Faruk' a, arka tarafta ne yaptığını sorduğumuzda, ' kedilere yemek veriyordum ' diye. İşte ben de gittim baktım, arkada ne kedi ne de köpek, hiçbir şey yoktu. Onu tartıştık. "

" E normal olmaması oğlum. Hayvan bu. Sabahtan akşama kadar sabit bir yerde durmazlar ki. Sürekli başka yerlerde. Dediği gibi yemek filan koymuş mu ?"

" Vallaha başkomiserim, yemek için koydukları kova boştu. İçinde kırıntılar filan vardı ama, onlarda muhtemelen dünden kalma. Bugüne benzemiyordu, elimle kontrol ettim. "

" Tamam, biz yine de, Faruk dahil herkese dikkatli olmamız lazım. "

" Zafer' e mi gidiyoruz başkomiserim. "

Emre bizimle olmadığı için, kime gideceğimizden farkında değildi. Salladı ama tutmadı.

" Hayır Emre, biz zaten Zafer' in evinden çıkıyoruz. Savaş' a gidiyoruz. "

" Savaşa mı gidiyoruz ? O zaman çekelim kılıçları. "

Diyerek bir espri yapmaya çalıştı. Ama kimse gülmedi. İpek ile, Emre' ye olağan ciddiyetimizle baktık. Emre' de bize mahcup bir şekilde baktı.

" Şey başkomiserim. Hani siz, ' Savaş 'a gidiyoruz' dediniz ya. Hani o Savaş birde... Neyse ben daha fazla konuşmayayım en iyisi. Buyurun başkomiserim önden siz buyurun. "

Savaş' ın dairesi, bir üst kattaydı. Kata çıkarken Emre, İpek ' ten not defterini aldı.
Merdivenleri çıkarken, İpek'in Zafer 'in evinde aldığı notları okudu. Dairenin önüne gelince baktım hâlâ, gözü not defterindeki notlardaydı.

" Emre tamam, geri kalanını sonra okursun. "

" Bitti zaten başkomiserim. "

Diyerek not defterini kapatıp, İpek'e teslim etti.

" Savaş Taşçı. Bir yerden tanıdık geliyor ismi ama nereden ya ? "

Dedi İpek, kapının ziline bakarak.

" Başka bir vakada veya dosyada adını görmüşsündür belki. "

Diye yanıtladı, İpek' in ortaya attığı soruyu Emre. Kapının yanındaki Zafer Taşçı yazan zile ardı ardına iki kez bastım. Çok beklemeden kapı açıldı. Kapıyı ardına kadar açtı Savaş. Savaş; orta boylu, hemen hemen boyları bizim Emre ile aynıydı. Kardeşi Zafer' e nazaran, daha yapılı, omuzları daha geniş, kaslı bir vücuda sahipti. Giydiği gömlek yaka kısa kolu tişörtünden bile belli oluyordu karın kasları. Sarı, gür saçlarını, at kuyruğu modeli bağlamıştı. İki kulağında da, ucunda tüy modelli sallanan küpelerden vardı. Tamda bizim Emre ' nin hiç hoşlanmadığı tipten biriydi yani. Emre zaten adama ters ters bakmaya başlamıştı bile. Yalnız adam kardeşinden daha yakışıklıydı. Kaşlarına kadar gelen sarı uzun kirpiklerinin dışında, masmavi gözleri çok etkileyiciydi. Dudaklarının üzerinde kaytan bir bıyık, çenesinde de kirli bir sakal adamı daha da yakışıklı gösteriyordu. Sakalsız halini şöyle bir gözümde canlandırdım. Öyle bile dikkat çekici biriydi. Yardımcım diye demiyorum ama bizim Emre, Savaş' tan daha yakışıklı. Derler ya esmer güzeli. Hah işte öyle bizimkide. Aslında o kadarda esmer değil, beyaz tenli. Kim bilir, okul yıllarında kaç kızın canını yaktı kerata. Savaş' ın kaşından gözünden çok, elimdeki yara dikaktimi çekti benim. Eli yaralıydı. İki yara bandı ile kapatmıştı yarasını.

Başkomiser Yavuz  "Kanlı İntikam"Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang