1.BÖLÜM: "Pancar Hırsızı"

132 9 19
                                    

İyi Okumalar.

Bölüm Müziği: Pim Stones - Chaos In The Jungle

Toprak ayağımın altından her an kayacak gibi beni sarsıntıya uğratırken, terden alnıma yapışmış olan saçlarım gözlerimin önüne perde gibi iniyordu

Oops! Ang larawang ito ay hindi sumusunod sa aming mga alituntunin sa nilalaman. Upang magpatuloy sa pag-publish, subukan itong alisin o mag-upload ng bago.


Toprak ayağımın altından her an kayacak gibi beni sarsıntıya uğratırken, terden alnıma yapışmış olan saçlarım gözlerimin önüne perde gibi iniyordu.

Göğsüm sertçe inip kalkarken kendimi bir ağacın gövdesine bırakıp teskin etmek istiyordum ama yakalanacak olma ihtimalim adımlarımı daha büyük atmamı ve zamanla ayak parmaklarımda başlayan acıya göz yummamı sağlıyordu.

''Dur orada!''

Duyduğum ses ile telaşlanarak daha hızlı koştuğumda elbisemin kabarık eteğinden tutuyordum. Bir diğer elimde ise çuvalı zorla ardımdan sürüklüyordum.

''Bu kadar yeter!'' diyerek bağırdığında dağılmış saçlarım yüzüme çarparken arkamı döndüm ve askere bakma gafletinde bulundum.

Önümü göremeyerek bastığım adımda ayağımın altının yavaşça kaydığını ve yüzümün çamurla buluştuğunu anlık gelen acıyla fark edebilmiştim.

Asker hızlanarak yanıma varmaya çalıştığında acıyan ayak bileğimin üstüne zar zor basarak ayağa kalkmıştım. Elimdeki çuvala sarıldım.

''Yemin ederim, bunları çalmadım! Ben sadece...'' derken hızlanan nefesimin boğazımı acıtmasını umursamadım. ''Sadece, gördüm ve aldım.''

''Seni küçük fare,'' dedi asker benim gibi nefes nefese. ''Elindekini kemirmek için nereye götürüyordun?'' dediğinde ileri uzandı ve çekiştirerek çuvalın ağzını açtığında hepsi birer birer dökülemeye başladı.

Sadece bir tanesini kucağımda yakalayabildiğimde diğerlerinin çamura bulanarak yuvarlandığını gördüm.

Şeker pancarları her yere dağılmıştı.

''Senden daha kaç tane var?'' diyen asker kısa bıyığına dokunarak elbisemin uçlarındaki söküğe kadar baktı. ''Ben hırsız değilim,'' dedim koşmaktan kurumuş olan boğazımla.

''Bunlar tezgahın dışında duruyordu.'' Söylediklerimle mavi gözleri kısıldı ve eli kabzasına gitti.

''Berduş halini mi savunuyorsun?''

Ne kadar kötü göründüğüm hakkında bir tahminim yoktu. Fakat yüzüme bulaşmış olan çamur kaşınmaya başlarken artık bunu tahmin etmek pek de zor olmazdı. Berbat görünüyor olmalıydım.

''Pancarlar çöpe atılacak poşetin içinde kenarda duruyordu.'' dedim gerilmiş dudaklarımı ıslatarak. Asker bir adım yaklaştığında bana inanması ihtimalini düşünerek geri çekilmemek için avucumu sıktım.

Siyah saçları gece kadar karanlık duruyordu. ''Yalnızca orada nöbetçi askerler kalanları akşam üstü alabilir, küçük hanım.'' derken hakir bakışlarıyla yine beni süzdüğünde güldü. ''Böylece onları parçalara ayırıp, atlarımızı besleriz.''

GÜÇ SAVAŞLARITahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon