15

166 15 8
                                    

Selam selam selam!

N'aber?

Ben de 'ehh işte' n'apalım?

Yazılılarla falan uğraşıyorum😚

Ehm ehm bu haşmetli bölüme, bu haşmetli çifte, bu haşmetli moment yakışırdı😌🤭

Şöyle bir gerçek var ki bu momentten daha iyi momentler buldum AMA BEN JİSUNG'U SEME YAPTIĞIM İÇİN O MOMENTLERİ KOYAMIYORUM?!?!

AYNI ŞEKİLDE FANART DA KOYAMIYORUM?!?!?

AZ ÖNCE MİNHO'NUN AĞIRLIK KALDIRDIĞI VE JİSUNG'UN ONA AŞIK AŞIK BAKTIĞI BİR MOMENT BULDUM AMA BİLİN BAKALIM KİM BU MOMENTİ GÖRMEDEN SEMESUNG FİC YAZDI?

(aklıma geldi ln belki çerezlik bi fic yazarım🤭😚)

ÖPÜLDÜNÜZ 😚

(Not: od; alev,yangın demek😚)

§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§

Hyta'nın tekrar dirilmesinin üzerinden 3 ay geçmişti. Bu süre zarfında Delta depresyona girmiş, evinden hiç çıkmaz olmuştu.

Evine tek bir ışık kaynağı dahi girmiyordu. Her şeyden, herkesten -ki kendisi başta olmak üzere- bunalmış, nefret ediyordu.

Hiçbir şeye ve hiç kimseye tahammül edemez duruma gelmişti.

'Hangi gündeyiz? Hangi yılda?' onun umrunda bile değildi.

Sönmeyen bir 'od'a düşmüştü kalbi. Her saniye daha da kavruluyor, canını yakıyordu.

Hatasını anlamıştı anlamasına ancak çok geç anlamıştı.

Biraz aklını çalıştırsaydı önceden, belki de şuan 'gün ışığım' dediğiyle aynı mekanda olacak, her sabaha onunla başlayıp, her geceyi onunla noktalayacaktı...

Kendini Dünya'dan izole ettiği bu günlerde, eski yıllarda yaptığı işine döndü: Şarkı yazarlığı!

Belki bu yazdıklarını başkasına satardı. Belki de bilgisayar arşivinde çürütürdü daha binlerce şarkısı gibi.

'Hangi gündeyiz? Hangi yılda?'

Bu mısrayı son üç aydır unuttuğu zaman algısına ithafen karaladı.

'Hangi evdeyiz? Hangi oda?'

Bu mısrayı da evine sırf onu hatırlatıyor diye ışık kaynağı bile sokmadığından dolayı hangi odada dahi olduğunu bilmeğinden karaladı.

'Zamanın dışına düştüm Dünya'nın peşine'

(...)

'Saat kaç oldu? Sabah mı?'

Gece ve gündüzün ne olduğunu unutmuştu...

'Aydınlık mı? Karanlık mı?'

Aynı ikinci mısra gibi, bunu da evine ışık kaynağı sokmadığından havanın aydınlık veya karanlık olduğunu bilmediğinden karaladı.

'Sönmeyen bir 'od'a düştüm. Denizler verseler, hissetmez oldum. Yandım mı?'
(...)

Bu mısrayı ise kalbine ithafen karaladı. Her saniye kalbi daha çok yanıyor, acıtıyordu.

Güfteyi yazdıktan sonra bilgisayarına geçirdi.

"Belki..." dedi, "Belki birgün tekrardan j.one olarak şarkı kaydederim."

2 yıldır bıraktığı mesleğini özlemişti...

"Dışarı çıksam onu görür müyüm? Yüksek ihtimal..." diye fısıldadı. Kendi sesini dahi işitebilecek tahammülü yoktu.

3 ay sonra ilk kez evinde ışıklarını açtı.

Aynaya baktığında ufak çaplı bir şok geçirdi.

"Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Tanrım bu çizgili yüz?
Ya gözlerimin altındaki mor halkalar?"

Geçenlerde okuduğu bir Türk şairin mısralarıydı bunlar.

Kendi durumuyla o kadar eşleşiyordu ki hatırladığı bazı mısralar kurumuş,soluk dudaklarından döküldü.

Eskiden kaslı ve biçimli olan vücudunun yerini kasları sönmüş, iyice zayıflamış olan vücudu almıştı.

Yanakları içine doğru çökmüş, cildi beyazlamıştı.

Ayrıca saçının bir kısmı ağırmıştı. Kendi haline güldü çünkü Anna'nın saçı gibi görünüyordu saçları.

"Vay be, bir zamanların terör estiren Delta'sı Han Jisung şimdi ölü bir beden gibi görünüyor. Hem de hepsi bir Vita yüzünden. Ah, aşk soydun soğana çevirdin beni!"

•|•|•|•|•|•|•|•|•|•|•|•|•|•|•|•|•|•|•|•|•|•

Evet, yine çarşıya gidecekti. Bu sefer önceki gidişine göre daha özensiz hazırlandı. Çünkü yorgun bedeni o jilet gibi giyinse dahi kendini belli edecekti.

Salaş pantolon üstüne çuval kadar geniş beyaz tişörtünü giydi. Makyaj yapacak dermanı kendinde bulamıyordu. 'Ama ya Vita'mı görürsem?' diye de düşünmeden edemedi.

Bu yüzden gözlerine büyük güneş gözlüklerinden birini taktı.

Darmadağın olmuş saçlarını eliyle düzelttikten sonra dışarı çıktı. Türk şairin şiirinden birkaç mısra daha dudaklarından döküldü.

''Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç fark ettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!''

Eski evinden çıkıp bambaşka bir eve geçmişti. Bu ev topluluktan daha uzaktı ve daha sessizdi.

Yeni evinden çarşıya doğru yola çıktı. En fazla 2,5 saatte orada olacaktı.

Yürüdü, yürürken yeni yazdığı şarkıyı mırıldanıyordu. 'Paslanmamışım' dedi bir yandan mırıldanırken. Sonuçta 2 yıldır güfte yazmıyordu...

Çarşıya vardığında kimse onu tanıyamamıştı. Aslında o da kendini tanıyamazdı kocaman güneş gözlükleriyle.

O sırada yanından nergis kokulu, mor saçlı tatlı bir Vita geçti.

"Ah, Yongbok hyungie! Yetişemiyorum sana!"

Bu Minho'ydu. Bu 'Gün ışığı'ydı. Evet, bu kesinlikle onun 'vitası'ydı.

"Minho, Dur gitme!"

Dudaklarını araladığı gibi bu kelimeler savruldu dudaklarından.

Minho, Felix'e yetişmekten vazgeçerek Jisung'a döndü.

"Kusura bakmayın beyfendi, sizi çıkartamadım..."

Jisung güneş gözlüğünü çıkarttığında, ruh gibi beyazlamış,çökmüş, mahvolmuş yüzünü gören Minho hayretler içinde kalmıştı.

"D-delta hyungie'm?"

"Özür dilerim, çok özür dilerim... Gitmek zorundayım, kendine iyi bak Tatlı Vita!"

Gözlüklerini taktı ve hızlıca oradan ayrıldı. Onun bu mahvolmuş halini başkası görmemeliydi. Arkasında şaşkın bir Vita bırakmıştı ancak gitmek zorundaydı.

"HEY! GİTME!"

"GİTMEK ZORUNDAYIM! SÖZ VERİYORUM TEKRAR GELECEĞİM!"

§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§

SELAMM

Nihahaha yine müw bir bölüm yazdim. 700 küsür kelimecik olmuş 😳

Ehm bu bölümde kullandığım şarkı 'Şebnem Ferah -Od' ve şiir de 'Cahit Sıtkı Tarancı -Otuz beş yaş' idi.

Hadi öpüyorum sizleri kalkın yazılılara vizelere falan fistan çalışın🥰❤️😚

Ö-PÜL-DÜ-NÜZZZZZZ!😚😚😚❤️

eleştiri,istek,düşünce===>>>







Those Wine Looking Lips Are MineWhere stories live. Discover now