~ YARALAR ~

181 26 13
                                    

Gün çoktan ağarmış, prens ve adamları Hyunjin ile arkadaşlarını malikaneye taşımıştı. Bang ailesinin özel doktoru çağırılmıştı.

Dr Jung Jihoon baygın olan Hyunjin ve Jeongin'in yaralarını kontrol ettikten sonra, kanı temizledi. Kan akışını yavaşlatmak için tampon yapmıştı. Dikkat ve özenle merhem sürdü. Ağrı kesici enjekte etti ve yaraları sardı. Dikiş atmasına gerek olmazdı. Çünkü vampir ve kurt adamların yaraları insanlardan daha hızlı iyileşirdi. Odadan çıktığında kapıda Prens ile burun buruna geldi. Prens meraklı gözlerle ne diyeceğini bekliyordu. Dr Jung sakin ve anlayışlı bir tavırla, "Tam zamanında yetişmişsiniz. Bu kadar derin yaralar ve kan kaybı ölüme yol açabilirdi. Ama neyse ki şuan her şey kontrol altında. Sadece biraz uyuyup dinlenmeleri gerekli."

Chan'ın hemen arkasında endişeli gözlerle bekleyen Changbin rahat bir nefes alabilmişti.

Changbin yorgun, şaşkın ve endişeliydi. Bu adamları tanımıyordu. Evet onları kurtarmışlardı ama onlar sonuçta vampirdi. Neden onlara yardım ediyorlardı ki? O düşünceleri ile boğuşurken bir el omzuna dokunmuştu. Changbin başını çevirdiğinde mor gözlerle karşılaştı. Gözlerinde hayat vardı sanki. Umut, nefes, ışık vardı. Bakışmaları çok sürmemişti. Çünkü mor gözlerin sahibi ona seslenmişti. Changbin derin, sakin sesle irkilmiş, kendine gelmişti. "İyi misin?" duyduğu şey buydu. "iyiyim, sadece biraz endişeliyim. Ayrıca size ne kadar güvenebilirim hiç bilmiyorum."
Mor gözlerin yanı sıra gri saçları da oldukça dikkat çekiciydi. Changbin bu çocuğu inceledikçe yeni bir ayrıntı fark ediyordu. Tatlı çilleri de onlardan biriydi.

"evet biliyorum. Ama emin olun asla sizlere zarar vermek gibi bir amacımız olamaz. Hem öyle olsaydı neden sizi kurtaralım ki. Ayrıca arkadaşınız Hyunjin bizi tanıyor."
Changbin Hyunjin uyanıp kendine gelene kadar bu konuda düşünmemeyi seçmiş ve onları kurtardıkları için teşekkür etmişti. Şuan tek isteği kardeşi ve dostunun iyileşmesiydi.

"Bu arada ben Felix."demişti mor gözlü umut ışığı.
"Ben de Changbin. İçeride yaralı olan da kardeşim Jeongin"demişti hüzünlü gözlerle kapıyı işaret ederek. İçi hala huzursuzdu. Onlar uyanıp ayaklanana kadar da öyle olacaktı.
"Ah, anladım. Umarım bir an önce iyileşir."

Uzaktan onları izleyen Chan de en az Changbin kadar endişeliydi.
Daha önce hiç bir yabancı için endişelendiği olmamıştı. Ailesi ve dostları dışında kimse umurunda olmazdı. Ancak o kızıl saçlı hırçın Omega onu fazlasıyla endişelendirmişti. Aralarındaki bağ vampirler için çok değerli bir şeydi. Bu zamana kadar yaşadığı süre boyunca kimseyle bağlanmamıştı. Bu hissi hiç bilmiyordu. Ama bi anda, en beklemediği kişiye bağlanmıştı. O dumanlı gözlere anında esir düşmüştü. Şimdi de bir an önce uyanmasını istiyordu. Onu öyle kanlar içinde gördüğünde o kadar korkmuştu ki malikaneye gelene dek aklı başında değildi.

********
Üç gün sonra

Sabah ışınları yüzüne vuran Hyunjin yavaşça açmıştı acıyan gözlerini. Kendini oldukça yorgun ve güçsüz hissediyordu. Nerede olduğunu anlamak için etrafa bakınmaya başladı. Ancak o an yanında yatan bedeni fark edebildi.
"Jeong- aaahhhhh" yataktan kalkmak için hareketlenmişti ki göğsündeki ağrı ile çığlık atarak geri yatmıştı. Anılar hızlıca zihnine hücum etmişti. Saldıran kurtlar, yaralı Jeongin, yorgun ve bitkin düşen Changbin.... Yaralanışı..... Hatırladığı sonşey koyu mavi gözlerdi.

Odayı incelediğinde Prens Chan'ın Malikanesinde olduğunu anlamıştı. Çünkü burası onun kaldığı odaydı. Yavaşça doğruldu ve oturur pozisyona geçti. Hala sızlayan göğsüne rağmen Jeongin'e yaklaştı ve onu kontrol etti. Yarası sarılmıştı. Ateşi yoktu. Yataktan kalkıp odadan çıktı. Canı acıyordu ama Chan ile konuşmalıydı. Prensin çalışma odasına yöneldi.

RED LIGHTS Where stories live. Discover now