•4•

113 22 5
                                    

Islanmış ayakkabıları, kafenin kuru zeminine temas eder etmez kahvenin rahatlatan kokusu ile dolmuştu ikilinin ciğerleri. İçerisinin sıcaklığı da eklenince anında mayışmış, üşüyen vücutlarında tatlı bir gevşeme hissetmişlerdi. Gözlerine kestirdikleri bir masaya yerleşen kuzenler, kafedekilerin uğultulu gürültüleri eşliğinde oturup soluklandılar bir kaç dakika. Koştukları için nefes nefese kalmışlardı ve tüm enerjileri tükenmişti. Kıyafetleri ıslanmış, saçları tamamen dağılmıştı. Sonbaharın karmaşası onlara bakınca net bir şekilde belli ediyordu kendisini.

"Kahve?" dedi Yunho sesine yansıttığı soru tınısı eşliğinde. Seonghwa hafifçe başını salladı.
"Nasıl içtiğimi biliyorsun. Sen siparişi ver ben geliyorum." diyerek ayaklandı ve lavaboya doğru ilerlemeye başladı. Bir süre arkasından onu izleyen kuzeni Yunho ise nereye gittiğini anladığında gözlerini Seonghwa'dan uzaklaştırmış, yanına garsonlardan birini çağırmıştı.

Kafenin en uç bölümünde yer alan lavaboya gitmek için kısa ve dar bir koridordan geçilmesi gerekiyordu. Minik çiçekli tablolarla süslü bu koridorda iki kişinin yan yana yürümesi neredeyse imkansızdı. Bu sıkışık koridorda adımlayan Seonghwa, tabloları inceleyerek sürdürüyordu adımlarını. Mor lavantaların olduğu büyük resim bir hayli ilgisini çekmişti. Renklerin uyumu harikaydı ve morun en tatlı tonunu barındırıyordu bu tablo. Oldu olası hep sevmişti lavantayı zaten.

Harika tabloya o kadar dalmıştı ki koridorun zıt yönünden dalgınca kendisine doğru gelen kişiyi görmemişti bile.

Bedenine çarpan kişi ile birlikte irkilen Seonghwa, şaşkınca önündeki yabancı kişiye bakıverdi.
"Ben... Siz iyi misiniz? Canınız acıdı mı? " dedi merakla. Başı eğik durduğu için çarpıştığı gencin yüzünü göremiyordu. Bakış açısına giren tek şey onun sütlü kahve tonlarındaki hacimli saçlarıydı.

Seonghwa'nın sesi bulundukları dar koridorda yankılanırken sırtından aşağıya doğru güçlü bir ürperti hissetti Hongjoong. Bu ürpertiye eş olarak solukları yavaşladı, gözleri doldu.

Gerçek olmamasını diledi. Duyduğu bu sesin sahibini tanımamış olmayı istedi. Ama gerçekti ve tanımıştı da.

Başını yavaşça kaldırdı ve önündeki bedene baktı korkarak.

İşte o an zaman durdu genç adam için. O an bitmişti her şey.
O an...
Daha fazla dayanamadı.
Bedeni gücünü yitirdi, gözleri karardı.

Two Souls | SeongjoongWhere stories live. Discover now