•15•

103 20 7
                                    

Lütfen oy ve yorum...

~•~

Sağ sinyal verdikten sonra hafif bir dönüş yaptı ve dikiz aynasına ufak bir bakış atıp radyodaki şarkıyı mırıldanmaya başladı keyifle. Arabasını yıkamadan daha yeni teslim almıştı ve gözü gibi baktığı arabası nihayet eskisi gibi tertemiz olmuştu. Omuzlarından sanki büyük bir yük kalkmışcasına derin bir oh çekmiş ve rahatlamıştı titiz adam. Kendine gelmişti.
Hayır, tabiki de arabasını batırdığı için Hongjoong'a kızgın değildi ancak kirli olması fazlasıyla rahatsız etmişti genç adamı.

Kim olsa bundan rahatsız olurdu zaten.

Sola sinyal verip şerit değiştiren Seonghwa, yüzündeki gülümseme eşliğinde tutuyordu direksiyonu. Mutlu olması için pek çok neden vardı. Etkilendiği adamla garip ama eğlenceli bir gece geçirmiş hemen ardından da hoş bir kahvaltı etmişti. Birbirlerine numaralarını vermişlerdi ve aralarındaki diyaloglar nihayet flört aşamasına geçebilecekti.

Seonghwa mutlu olmayacaktı da kim olacaktı başka?

Dün akşam sarhoş gençle yaşadığı anlar bir bir aklına gelirken minik bir kahkaha patlattı. Hongjoong'un alkol nedeniyle kızaran sevimli yanakları, sersem bakışları ve mayışmış ifadesi bir an olsun gözünün önünden kaybolmuyordu. Sabahki utangaçlığını da düşündükçe yüzünde aptal bir sırıtış beliriyor, gülme isteğine bir türlü engel olamıyordu genç adam. Arabasını durdurup favori kafesinden kahve almak için indiği esnada bile o aptal aşık ifadesi koruyordu kendini.
Aslında öyle güzeldi ki o ifade, pek çok genç kadın hayranlıkla bakıyordu Seonghwa'ya. Gencin hoş ve tatlı gülümsemesi, yüzüne ayrı bir güzellik katıyordu. Zaten dikkat çekici olan yüzü, bu mutlu simayla daha da ön plana çıkıyor, ışıl ışıl parlıyordu. Tüm bakışları üstüne topluyordu.

Tabi şu an Seonghwa, kendi düşler aleminde aklı bir karış havada olduğu için bu bakışlardan bir haberdi.

Kahve almak için girdiği, aşina olduğu kafeden içeriye daha ikinci adımını atmıştı ki gözleri bir yere takılı kaldı. Duraksadı. Bununla beraber adımları da sürekliliğini kesti. Mutlulukla parlayan yüzü soldu hızla. Yukarı kıvrılmış dudakları düz bir çizgi haline geliverdi anında.

Algıda seçicilik olsa gerek, kafedeki kalabalığa rağmen anında radarına takılmıştı Hongjoong. Onunla beraber arkası dönük olduğu için yüzünü göremediği, Hongjoong'un tam karşısında oturan kızıl saçlı kadın da girmişti görüş açısına.

Kaşları merakla çatılırken kahvesini almayı sonraya erteleyip onların yanına doğru ilerledi. Kulakları çok iyi duyardı Seonghwa'nın ve bu özelliği sayesinde onca gürültüye rağmen adını duymuş, ikilinin sohbetinde yer edindiğini hemencecik anlamıştı.

"...Süregelen bu ruh eşi döngüsü, dört asır önce yani Seonghwa ve senin ruhlarınızın varoluşuyla beraber bozuldu. Siz diğer ruhların aksine bir kez değil dört kez meydana geldiniz. Sizden sonra yeni bir eş meydana gelmedi. Son dört asırdır her yüzyılda bir yeni bedenlerde doğuyor ve biz cadılar sayesinde bir araya geliyorsunuz. Tabiki de bunun bilincinde olmuyorsunuz. Yani olmuyordunuz. Şu ana kadar..."

Duyduklarından hiçbir şey anlayamayan genç adam, o an aklına gelen ilk şeyi yapmayı tercih etti. Yüzünü olabildiğince gizlemeye çalışarak, sırtı konuşan ikiliye dönük olacak şekilde yakınlarındaki bir masaya yerleşmiş, Hongjoong ve tanımadığı kadının sohbetini dinlemeye başlamıştı.

Two Souls | SeongjoongWhere stories live. Discover now