•11•

129 24 32
                                    

Yeni aldığı arabasının anahtarını restoranın önündeki valeye teslim eden Seonghwa, dikkatli olması gerektiğini bir kaç kez görevliye tembihlemeden edemedi. Arabasını alalı daha bir hafta olmamıştı çünkü ve onda tek bir çizik dahi olsun istemiyordu. Hayatı boyunca her zaman sahip olduğu eşyalara özenen, titiz ve biraz da takıntılı birisi olmuştu. Malına gözü gibi bakardı. Kıyafetlerinden takılarına ev eşylarından ofis malzemelerine varana kadar hiç bir eşyasında hasar göremezdiniz. Hasar alsa dahi hemen onu düzeltir veya bir yenisi ile değiştirirdi. Bu kaçınılmazdı. Her ne kadar hoşuna gitmese de mükemmelliyetçi bir yapısı vardı ve bu tamamen ailesinden kaynaklıydı.

Tıpta en ufak bir hata pek çok şeye sebep olabilir, hukukta da gözden kaçırılan tek bir nokta bile insanı ipe götürebilirdi. Ünlü bir doktor olan annesi ve saygıdeğer bir hakim olan babası meslekleri gereği hem kendileri için hem de oğulları için her şeyin en mükemmelini isterlerdi. Eksik olamazdı. Hata olamazdı. Her şey kusursuz olmalıydı. Mesleklerinin detaycılığı iki ebeveyni de mükemmelliyetçi bir bireye dönüştürmüştü işte. Bu özellikleri de tabiki oğullarına geçmişti. Anne ve babasının özelliklerini taşıyan Seonghwa da bir doktor kadar titiz, bir hakim kadar net bir insandı.

Ailesini düşününce burnu sızlayan genç adam, öylece dikilip düşünceleri eşliğinde restorant kapısının önünde cebelleştiğini kapının önündeki bir görevli uyarınca farketmiş ve hemen silkelenmişti. Omuzlarını dikleştirdi, sakin adımlarla lüks sayılabilecek restoranın büyük kapısından içeri giriş yaptı.

Rezervasyonu önceden yaptırdığı için sadece ismini söylemesi yeterli oldu. Kendisine ayrılan cam kenarındaki geniş iki kişilik masaya yerleşti. Hemen yanında sipariş için hazırda bekleyen şık giyimli garsona gülümsedi nezaketen ve birini beklediğini, onu beklerken de sadece kırmızı şarap içmek istediğini belirtti ılımlı bir tonda.

Sevmediği halde bugün bir değişiklik yaparak beyaz değil, kırmızı şarap içmeye karar vermişti ve açıkçası neden böyle bir karar verdiğini bile bilmiyordu. Garson kadehine yıllanmış kaliteli şarabı doldururken emindi ki sadece bir kaç yudum içip sonrasında tadı baydığı için içmeyi kesecekti.

Bir müddet evirip çevirerek oynadığı kadehi, sıkılıp masaya bıraktıktan sonra kol saatine yandan bir bakış attı.

20.48

Sıkıntıyla ciğerlerini hava ile doldurup derin bir nefes aldı heyecanını bastırmak adına. İçi kıpır kıpırdı. Ellerini nereye koyacağını bilemiyor sürekli bir masaya çıkartıp bir kucağına indiriyordu. Bakışları sürekli restoranın kapısına uğruyor, beklenti ile gelen geçen kişilere bakıyordu.

Ve nihayet beklediği kişi geldi.

İçeri girer girmez dikkat çeken ve bir çok bakışı güzel yüzüne toplayan Kim Hongjoong'un gözleri, gözlerine değdiğinde kasıldı karnı. Kendisine doğru gelen her adım kalbini sızlattı ve kan akışı hızlandı. Yakınına geldikçe artan güzelliği kesti nefesini. Unuttu nasıl nefes alındığını.

Saniyeler içerisinde inceledi onu. Baştan aşağı süzdü. Kahverengi sade bir ceket giymişti. İçine de siyah boğazlı bir body tercih etmiş, altına ise yine siyah renk kumaş pantolon kullanarak görünümünü tamamlamıştı. Boynuna takmış olduğu kalın zincir kolye ve kulağındaki piercinglerle birlikte kombinin sadeliğini kırmış, yüzüne yaptığı hafif makyaj ile göz alıcı bir hale gelmişti. Güzelliğine güzellik katmıştı.

Aniden göğsünde hissettiği garip duygulara bir anlam veremese de kendini toparlayıp oturduğu yerden doğruldu Seonghwa. Bir iki adım sonrasında da Hongjoong gelmişti tam karşısına. Gülümsüyordu tatlı bir şekilde.

Two Souls | SeongjoongWhere stories live. Discover now