0.0

3.8K 112 13
                                    


İyi okumalar.



   Genç kızın görüş alanındaki tek şey delici alevlerdi. Her yeri kaplayan ateş, yoluna çıkan her şeyi yakıp yıkıyordu.
"Anne! Baba!"
   Susuzluktan kurumuş dudaklarını neredeyse parçalayacak kadar yüksek sesle bağırıyordu son gücüyle. Bağırmaktan acıyan ses telleri ya da ateşin kavurduğu teni önemli değildi. Korkudan deli gibi titrese de ilerlemeye çalışıyordu. Önemli olan tek şey iyi olmalarıydı.
"Anne! Baba!"
   Alevlerin arasındaki boşluklardan ilerlemeyi denese de yangın hızlı bir şekilde yayılıyordu.
"June!"
   Annesini göremese de alevlerin içinde bir yerden sesini duyabiliyordu. İçindeki umut kırıntılarını henüz kaybetmemişti.
"Anne! Buradayım!"
   Artık gücünün son damlalarını kullandığını hissediyordu. Duman ve alevler her yeri kaplarken görüşü bulanıklaştı. Ciğerlerine dolan duman her saniye öksürmesine sebep oluyordu.
"Anne, baba buradayım!"
   Kimseden ses gelmiyordu. Alevler üstüne gelmeye devam ediyordu. Yavaş yavaş yanıyordu.
"Anne! Baba!"
   Yine cevapsızdı. Alevler büyümeye devam ediyordu. Gittikçe yaklaşıyorlardı. Geçen her saniye daha çok yakıyordu. Ateşin çıtırtısı ve kendi tiz çığlığı duyabildiği tek şeylerdi.
   Kontrolsüzce sadece çığlıklar eşliğinde ağlıyordu. Eridiğini hissediyordu. Ateş etrafını cehennem gibi sarıyordu.


                                                                                -  



"June? İyi misin?"
   Ani bir sarsılmayla uykudan uyandım. Kaç saattir yolda olduğumu bilmiyordum. Kafamı arabanın camına yaslayıp uyuya kalmıştım. Samantha, bana doğru eğilmiş çatık kaşlarıyla endişeli bir biçimde kolumdan sarsarak beni uyandırmıştı.
"Evet. Ben... kötü bir rüya gördüm sadece."
   Gördüğüm kabus huzursuz hissettirse de umursamadan duruşumu düzelttim. Terden boynuma yapışmış saçlarımı düzeltip arabadan indim.
"Bunun geçici olduğunu biliyorsun. Alışacaksın."
   Arabanın kapısını kapatıp bagaja doğru ilerledim. Samantha benden önce davranıp bagajı açtı. Samantha, annemin çok yakın arkadaşıydı. Onu çocukluğumdan beri tanırdım. Pek sık görüşemesek de benim için önemli biriydi. Ailemin hayatta bir akrabası yoktu. Bu yüzden Samantha beni yanına almıştı.
"İyi olduğuna emin misin? Solgun görünüyorsun."
   Bavulları arabadan alırken cevapladım.
"Eminim. Sadece zamana ihtiyacım var."
   Samantha daha fazla üstüme gelmek yerine anlayışla başını salladı. Omzumdaki sırt çantamla ve Sam'in ellerindeki bavullarımla oldukça klasik görünümlü, ne eski ne yeni, iki katlı eve girdik. Biz içeri girerken Sam de evden bahsediyordu.
   Sam'le ailem pek sık görüşemezdi. Çünkü Sam şehrin oldukça dışında Northwille denen kimsenin bilmediği bir kasabada yaşıyordu. Ailem ona sık sık şehir merkezine taşınmasının daha iyi olacağını söylese de o burada mutlu olduğunu söylüyordu. Ayrıca kocası Martin'i bırakamayacağını söylüyordu. Sam'in kocası Martin, yıllar önce henüz ben doğmadan ölmüştü. Sam bir daha evlenmemişti. Onun yaşadığı yere hiç gelmemiştik. Ailem genellikle çok yoğun olduğundan Sam bize gelirdi. Şimdi ilk defa evine gelmiştim. Ama bu bir ziyaret değildi.
Odanın sol tarafında solmuş ve birkaç yeri sökülmüş fıstık yeşili ikisi tek kişilik üç koltuk, televizyon ve açık kahverengi bir kahve sehpası vardı.
   Kapının hemen yanında üst kata çıkan bir merdiven bulunuyordu. Odanın sağında da mutfak tezgâhı, pek de yeni görünmeyen buzdolabı, ve 6 kişilik bir yemek masası vardı.
Yeni evim oldukça sıradandı.

"Bir şeyler hazırlayacağım bu sırada sen de yerleşebilirsin. Üst katta sağ taraftaki oda senin."
   Sırtı dönük Sam'in görmeyeceğini bilsem de başımı salladım. Yerdeki bavullarımı da alıp yukarı çıktım. Beni karşılayan düz koridorun sağ taraftaki kapısının kolunu yavaşça açtım.
Orta büyüklükteki, iki pencereli odam klasik bir yatak odasıydı. Sam benim dekore etmem için temel ihtiyaçlar dışında pek dokunmamış olmalıydı. Çantamı ve bavullarımı çalışma masasının kenarına bırakıp yatağa uzandım.
   Sadece iki ay öncesine kadar her şey normaldi. Ailemle, arkadaşlarımla mutluydum. Şimdiyse hepsi geçmişe dönüşmüştü. Tek bir gecede, tek bir kabus. Ve her şey değişmişti. Şimdi arada sırada gördüğüm aile dostumuzla yalnızdım. Arkadaşlarım yoktu ve ailem gitmişti.
İki ay önce gecenin bir yarısı evimizde çıkan bir yangın her şeyi kül etmişti. Onları kaybetmiş olmayı kabullenemiyordum.

Dolunay'ın LanetiWhere stories live. Discover now