0.1

2.2K 78 14
                                    


   İyi okumalar.



   Geçip giden dersler ve teneffüsler sonunda öğle arası yemekhanedeydik. Madison dışında birkaç kişiyle daha tanışmıştım. Okul yemekhanesinde ben, Madison, David, Mia ve Jeremy aynı masadaydık.
"Bay Brown'in dersini nasıl buldun? Yıllardır onun derslerine giriyorum ama matematik hakkında en ufak bir fikrim yok."
   Jeremy'in sorusuna ben cevap veremeden Madison araya girdi.
"O Bay Brown yüzünden değil. Yıllardır tüm derslerinde uyuduğundan."
"Uyumasam da bir ton sayıyı görmek bana bir katkı sağlamıyor. Uyursam en azından dinlenmiş oluyorum."
   Bir süre daha Jeremy'in matematikle olan zorlu bağını dinledikten sonra David ilk defa konuştu.
"Bugün Eric'i gördünüz mü? Geleceğini sanıyordum."
   Eric? Hani şu aptal olan?
"Hayır, ama dün gece koşuya gideceğini söylemişti. Yine sabahlamış veya yorgunluktan uyuyakalmış olabilir."
   Mia, David'in sorusuna cevap verdikten sonra masada garip bir sessizlik oldu. Herkes Mia'ya baksa da anlam veremedim ve aklımdakini sormaya karar verdim.
"Eğer kasabada başka Eric yoksa dün onunla karşılaştım. Uzun boylu ve mavi gözlüydü sanırım."
   Masadaki herkesin bana dönmesiyle söylemekle iyi yapıp yapmadığımdan kuşkulandım. Muhtemelen hepsinin aklındakini Mia sordu.
"Nasıl? Yani nerede?"
"Dün akşam dolaşmaya çıkmıştım. Eve dönerken biraz dikkatsizdim. Yola çıktığım sırada o kör aptal az kalsın beni eziyordu. Ben biraz dikkatsiz olsam da düz yolda bana az kalsın çarpıyordu. O salak ehliyetini diş perisinden falan almış sanırım. Sonra birazcık sürtüştük. Ama anlamıyorum. Madem aptalsın neden araba kullanırsın? Alnına yaz o zaman ben gerizekalıyım ben arabayı sikimle kullanıyorum diye de millet dikkat etsin."
   Olayları hatırladıkça sinirlerim yine katlanarak artmıştı. Konuşmayı bitirdikten sonra çocuklara baksam da kimse konuşmadı. Ne olduğunu sorgularcasına baksam da cevap vermediler.
"Aslında sikimi araba sürmek için kullanmıyorum. Daha iyi işlevleri var."
   Arkamdan gelen tanıdık sesle yutkundum. Sonra kulağımda bir nefes hissettim.

"Belki sana gösteririm. Ne dersin?"

   Eric'i görmesem de tenime değen nefesini hissediyordum. Başımı yavaşça çevirip baktığımda pis bir şekilde sırıtan mavi gözlü bir yüzle karşılaştım. Aramızdaki mesafeyi açarak doğruldu.
"Sen..."
   Eric pis bir şekilde sırıtırken bir eli pantolonunun cebinde diğerini de bana uzatmıştı.
"Eric. Ama sanırım sen kör aptal diyordun. Ya da gerizekalı mı demeliyim, portakal suyu?"
   Nezaketten uzattığı elini sıktım.
"Adımı biliyorsun."
   Başımda dikilip elimi sıkarken beni âdeta eriten bir şekilde güldükten sonra karşımda oturan David'in yana kaymasıyla açılan yere oturdu. Bakışlarım bir süre ona takılı kaldıktan sonra kafamdaki düşünceleri atmak için başımı iki yana salladım.
   Ne saçmalıyordum ben? Yakışıklı olabilir ama sadece o kadardı.
"Biliyorum. Ama saçlarına bakınca portakal suyu daha uygun gibi gelmişti."
   Tam ağzımı açıp cevap vereceğim sırada Mia konuya dahil oldu.
"Bu saate kadar neredeydin Henderson?"
   Henderson? Bir dakika. Eric şu Hendersonlardan mıydı? Sam malikanede bir adam ve oğlunun yaşadığını söylemişti. O Eric miydi?
   Bu konuyu daha fazla sorgulamadan konuşmalara odaklandım.
"Önemli bir şey değildi."
   Eric'e bakamıyordum. Nedenini bilmiyordum ama ona bakmamak için tüm yemekhaneyi taramıştım. Aynı zamanda aksi gibi onun da bana baktığını hissediyordum. Muhtemelen yanılıyordum.

   Dayanamayıp göz ucuyla ona baktığımda göz göze geldik. 

   Tanrım, beni yanına al

   Dudağı hafifçe yana kıvrılmış bir biçimde bana bakarak sırıtıyordu. Neden bu kadar yakışıklı bir yüze sahipti? Neden bana bakıyordu? Ve ben neden bu kadar utanıyordum?
"Ama sanırım yerime birini buldunuz."
   Eric gülerek söylese de söyledikleri biraz huzursuzlanmama sebep oldu. Henüz yeni bir ortam olduğundan zaten gergindim. Bir de dışardan bakınca sonradan dahil olmuş bir fazlalık olmak istemiyordum. Onlar zaten bir gruptu.
"Sadece şaka yapıyorum. Dün biraz... sert çıktım. Üzgünüm. Sinirlerim bozuktu."
"Yoksa öfke problemlerin mi var?" dedim alayla. Kısa bir şekilde güldükten sonra ciddileşti.
"Hey, ciddiyim. Gerçekten üzgünüm, portakal suyu. Fazla hızlı ve biraz da dikkatsizdim. Benim hatamdı."
   Tek kaşımı kaldırarak onu sorgularcasına baktım.
"Yani suçlu olduğunu kabul edip özür diliyorsun?"
"Evet. Peki kabul ediyor musun?"

Dolunay'ın LanetiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin