7

245 30 31
                                    

Çok olaylı bir bölüm geliyor, iyi okumalar...

Günlerdir annem ve babamdan beklediğim eve dönüş fikrim ile ilgili mektubuma cevap olarak gelecek mektup bugün elime ulaşmıştı.
Kahvaltıdan sonra kahya abi kendi elleri ile elime verince ona küçük bir tebessüm sunmuş ve odama gidip o mektubu okumuştum.
Ancak onlardan gelen cevap beklediğim gibi, bir onay cevabı değildi.
Bunun olacağını büyük olasılıkla tahmin ettiğim için pek de şaşırmamıştım.
Bu işi kendi yollarımla çözmem gerekecekti...

Derin bir nefes aldım ve uzandığım yerden kalkıp telefonumu elime aldım.
Bugünlük bu meseleyi rafa kaldıracak ve Kerim ile buluşacaktım. Onu bir daha ne zaman görürdüm bilmediğim için şimdi hazır uygun bir zamanım varken görüşmek istiyordum.

Gönderdiğim mesajda ona geçen sefer konuştuğumuz gölün yanında buluşacağımızı yazmıştım ve o da bunu kabul etmişti.
Şimdi ise üstüme giydiğim ceketim ile birlikte çıkış kapısına doğru ilerliyordum.
Ablam işteydi ve Cenan muhtemelen çalışma odasında olmalıydı.
Duraksadım.
Onu anımsamam ile bir anlığına aklıma cebimdeki gümüş künyenin varlığı gelmişti...
Bu, içimi sıcacık yaptı.

Şatodan çıkar çıkmaz gözlerimi onun odasının olduğu pencereye diktim ama geçen seferkinin aksine gözlerim onu bulamayınca bakışlarımı önüme çevirip ilerlemeye başladım.
Bugün onu hiç görmemiştim ve bu, aramızda geçen son diyalogtan sonra canımı yakıyordu.

Yaklaşık on beş dakika sonra göle ulaştığımda etrafta Kerim'i aradım ama görünürde yoktu.
Bu yüzden ona bir mesaj yazmaya karar verdim ve telefonumdan onunla mesajlaştığımız ekranı açtım.
Mesajı yazıp gönder butonuna bastığımda mesajımın iletilmediğini görünce kaşlarım çatıldı.
İnternetim açıktı ancak mesaj gitmemişti.
Bunun tek bir sebebi olabilirdi, o da hattımın bu ormanda çekmemesiydi.

Elimi havaya kaldırıp hattın çekmesini umduğum taraflara doğru yavaş adımlarla ilerlemeye başladım.
Gölün çevresinde asla çekmiyordu, belki gölden biraz uzaklaşırsam çekebileceği bir alan bulabilirdim diye düşünüyordum.
Bu yüzden ilerlemeye devam ettim.

Gölden birkaç metre uzaklaşmıştım ki hat çubuklarından birisi yanınca olduğum yerde durdum ancak saniyeler sonra yanan o çubuk geri sönmüştü.
Yavaş adımlarla ilerlemeye devam ettiğimde yeniden o çubuğun yandığını görünce durmamam gerektiğini anladım, küçük de olsa adım atmaya devam edersem çubuk sönmezdi diye düşündüm.

Ve gerçekten de düşündüğüm gibi oldu.
Gölden elli altmış metre kadar uzaklaşmışken ikinci bir çubuk daha yandı.
Kendimi buna o kadar çok kaptırmıştım ki kulağıma ilişen sesleri yeni fark ediyordum.
Birilerinin konuşma sesi geliyordu, kalın erkek seslerini işitebiliyordum.

Sesin geldiği yöne doğru ilerledim ve ne olur ne olmaz diye büyük bir ağacın arkasında saklandım.
Bakışlarımı sesin sahiplerine çevirdiğimde sandığımın aksine bir iki kişi değil, birçok kişi vardı  baktığım alanda.

"Planınız neydi? Ormanda bir çete kurup bize karşı savaş açmak mı?"

"Sizin gibi cani varlıkları burada istemiyoruz! Şu an beni öldürseniz de öldürmeseniz de bir gün sonunuzu getirecekler."

"Kim getirecekmiş sonumuzu?"

"Birileri getirecek."

salvatoreWhere stories live. Discover now