Yeni Anılar İçin

48 6 24
                                    

Gece ıssız bir sokak... Yabancı bir adam... Bunlar bana ne çağrıştırmalıydı bilmiyorum... Tüm hayatımı unutmuş bir şekilde ailem dediğim yabancıların içinde... Yabancı bir hayatın ortasında sıkışıp kalmıştım. 

İçimi kemiren endişelerle bütün gece uyuyamamıştım. Ya hafızam geri gelmezse? Ya hiç bir şeyi hatırlayamazsam? Anormal bir hafıza kaybıydı bu. Anılarım, yaşanmışlıklarım geri gelmeyebilirdi. 

Sabah yine kahvaltı hazırlarken düşüncelere dalmıştım. Arkamda duyduğum ses ile o boğucu düşünceler kayboldu.

"Günaydın abla, yine en erken sen kalkmışsın." dedi kardeşim keyifli bir şekilde beni izlerken. O an ona o kadar imrendim ki... Ne olursa olsun her zaman neşeli ve canlıydı. 16 Yaşında olmasına rağmen hergün bıkmadan kalkıp ustasının yanına gidip akşama kadar çalışıyordu. Bir kere bile oflayıp pufladığını görmemiştim. 

Moralimin bozuk olduğunu saklamaya çalıştım. Zaten kendi dertleri var benim dertlerimde eklenmesin. Kimsenin moralinin bozulmasına gerek yok. 

Sofrayı kurup sürekli takırdayan sandalyeme geçtim. "Bugün eski bir arkadaşımın yanına gideceğim. Elizabeth sende gel." dedi mutlu bir sesle annem. Kafamı bana bakan tabağımdan kaldırıp zoraki bir gülümsemeyle anneme "Bugün kendimi biraz yorgun hissediyorum." dedim. David bana sinsi bir gülüş atarak "Yalancı yorgun falan değilsin. Yorgun olsan sabah bu kadar erken kalkar mıydın." dedi. Ona ters bir bakış attım ama o aksine gülmeye başladı. O sırada bize gülümseyerek bakan annemin farkında değildim.

Annemi uğurladıktan sonra koltuğa oturdum. Yine hafızamı düşünüyordum. Yanıma oturan David'den haberim bile olmadı. Elini yavaşça elimin üzerine koyduğu zaman ancak ona bakabildim. "Ne oldu?" diye sordu. Gözlerimin dolmaya başladığını fark ettiğim gibi yavaşça doğrulup elimi çektim. "Ne ne oldu?" dedim anlamamazlıktan gelerek.

"Yine hafızanı düşünüyorsun değil mi?" dedi sakin bir ses tonuyla. Her şeyi anlamıştı. "Yok ya dert etmiyorum. Öyle birden canım sıkıldı sadece." dedim.  Bana düşünceli hatta sevecen bir şekilde baktı. Hiç beklemediğim bir anda bana sarıldı. Neden bir sarılma beni bu kadar etkiliyor?

"Abla beni kandıramazsın. Ben senin sesinin tonundan, bir bakışından anlarım her şeyi. Bana istediğin zaman içini dökebilirsin. Biz senin aileniz. Biz bir aileyiz. Neden her şeyi kendi başına çözmeye çalışıyorsun." dedi. Hiç bir şey diyemedim ve sadece sımsıkı sarılıp ağlamaya başladım.

İçimde dolup taşan her şey, kimseye söylemediğim her şey, içimi kemiren, gereksiz gibi gözüken her şey göz yaşı olarak kardeşimin omzuna düşmeye başladı. O hastanede gözlerimi açtığımdan beri kendimi bu dünyada o kadar yabancı hissetmiştim ki...

 İlk defa kendimi bu kadar güvende ve huzurlu hissettim. İlk defa sımsıcak bir sarılış ve karşılıksız sevgiyi gerçekten hissetmiştim. Bana ev ile yuvanın farkını anlatan bir sarılış.

Ağlamam durunca içimdeki her şeyi anlatmaya başladım.  Kardeşim sözümü kesmeden dinledi. Hiç olmadığım kadar rahatladığımı hissettim. O günü birlikte geçirdik. 

Gece olunca ilk defa huzurlu bir şekilde başımı yastığıma koydum. Sabah olunca bu sefer en geç ben kalkmıştım. Neşeli bir şekilde yatağımı toplayıp kahvaltıya oturdum. Annemle kardeşim bende ki keyfi hemen fark ettiler. İlk defa bir aile gibi keyifle kahvaltı etmiştik.

Canım sıkıldığı için annemle dışarı çıktım. Sokakları bilmediğim için annemde benimle gelmişti. Birlikte dükkanların olduğu bir yere geldik. Burası epey kalabalık ve büyüktü. Bir sokak  satıcısının yanına gittim. Bir sürü güzel taşlar ve kolyeler vardı.

"İyi günler bayan Elizabeth, hafızanızda her hangi bir ilerleme var mı?" diye sordu bay James. Uzun kahverengi paltosu, kumaş pantolonu ve küçük siyah silindir şapkasıyla tam bir beyfendi gibi görünüyordu.

Soğuk ve ciddi bakışları başımdaki hala hafif izi belli olan yaramdaydı. "Herhangi bir ilerleme yok, ama dert etmiyorum. Eski anılarım gelmezse bende daha güzelleri için uğraşırım." dedim güler yüzle. 

Yüzünde hafif bir sırıtış kendini göstrip kayboldu. "Etkileyici." dedi yanıma yaklaşarak. "Bu tatsız olay yüzünden kendinizi kötü hissetmemeniz güzel bayan Elizabeth." dedi kolyelere göz atarken. Arasından büyük yeşil taşlı güzel bir kolyeyi eline aldı ve bana doğru tuttu. Anlık gözlerimiz buluştuğunda kendimi rahatsız hissettim ve hemen gözlerimi kaçırdım.

"Gözlerinizle aynı renk." dedi gözlerimin içine bakarken. Ne yapacağımı bilemedim ve gülümsemekle yetindim. Yanımda para yoktu, annemdeydi ve annemde şuan neredeydi bende bilmiyordum. 

Kolyenin fiyatını sorup elini paltosunun cebine attı ve deri cüzdanını çıkardı. Lütfen düşündüğüm şey olmasın. Satıcıya parayı verip bana döndü. Biraz yaklaşarak "Güzel anılarınızdan biri olmasını umuyorum." dedi nazik bir gülümsemeyle ve kolyeyi bana uzattı.

Çekingen bir şekilde "Çok güzel bir hediye ama bunu kabul edebilir miyim bilmiyorum." dedim. Hafifçe gülümseyerek "Lütfen kabul edin bayan Elizabeth. Bu kolye sizinle küçük bir anımız olsun." dedi. Daha önceki söylediğim sözümü ima ettiğini hemen anladım. "Hediyeniz için teşekkür ederim bay James." dedim ve kolyeyi yavaşça elinden aldım.

Kolyeyi taktıktan sonra bay James "Çok yakıştı." dedi ve hafifçe gülümsedi. Tam bu sırada annem hızla yanıma geldi, bana kızmak için hazırlanıyordu ki bay James'i görünce durdu. "Bay James sizi görmek ne güzel." diyerek koluma girdi ve hafifçe cimciklemeyide ihmal etmedi. Biraz ayak üstü sohbet ettikten sonra bay James ayrıldı bizde eve döndük.

Gece yatmak için üstümü değiştirip yatacakken son kez pencereden dışarıya dolunaya baktım ve yattım.

Gece vakti karanlık bir sokakta yürüyordum. Birinin beni izlediği içime doğdu. İçimi saran korku doğru düşünmemi engelliyordu. Sanki bir el kalbimi tutup atmasını engelliyordu. Adımlarımı hızlandırdım ve koşmaya başladım. Nereye gittiğimi bilmeyerek... Nerede olduğumu bilmeyerek...

Birden önüme bir adamın çıkmasıyla kaskatı kesildim. Bu adam... Bu adam beni öldüren adamdı... Nerede olursam olayım o nefret ettiğim yabancının gözlerini asla unutamazdım...


YabancıWhere stories live. Discover now