15 | Japonya

10 10 3
                                    


Japonya'yı fethedeceğiz demiştik ya, biz ciddiydik.

Tutuklanma olayının yaşandığı günden bu yana bir hafta geçmişti. Bu bir hafta içinde Arda'ya kendi aramızda ne kadar sayıp sövsek de ona bunlardan gülerek bahsetmiştik. Daha sonra da hep birlikte anlaştık ve plan yaptık. Hepimiz bütün işlerimizi hallettik, ardından da valizlerimizi hazırladık. Tabi Arda hâlâ balayında olduğundan bu planlara dahil değildi.

Şu anda uçakla Japonya'ya gidiyorduk. Kaptanımız Toprak'tı. Gözlerden uzak yaşadığı mütevazi hayatının arkasında kocaman bir zenginlik olduğunu hiçbirimiz bilmiyorduk. İçinde bulunduğumuz uçak Toprak'ındı. Tabi bu sebeple öğrenmiş olduk.

Daha önce Japonya'da gezebileceğimiz ve yemek yiyebileceğimiz yerleri listelemiştik. Şimdi de Ebrar ile yan yana oturmuş bu listede kesinlikle gidilmesi gereken yerleri konuşuyorduk.

Ebrar uzun uzun anlatırken ona mala bakar gibi baktım. İsimleri su gibi söylemişti ancak hiçbir şey anlamamıştım. Ağızı ile random atmıştı resmen. Anlamış gibi yapıp kafamı salladım. Bu sırada yakışıklı bir host gelmiş, bize gülümseyerek içecek ikram etmişti. Karşımdaki İstanbul beyefendisine hayranlıkla baktım. Analar neler doğuruyor be...

Ben dibim düşmüş host'a bakarken Ebrar beni dürtüp kendime getirmişti. Önüme bakıp getirdiği içeceği inceledim ve adama döndüm. "Pardon, içinde alkol var mı acaba?" diye sorduğumda adam bana dönüp gülümsemiş ve cevap vermişti. Gülümsemesine de ayrı bir düşmüştüm.

"Hayır efendim. Kokteylin adı Summer Breeze. İçinde ananas suyu, gazoz, grenadine var. Diğer hanımefendinin kokteyli ise Perfect Dreams. İçinde taze çilek püresi, muz şurubu, hindistan cevizi şurubu ve ananas suyu var."

Kafamı onaylar bir şekilde salladım. "Aman olmasın zaten. Annem duyarsa Kayseri pastırmasına çevirir beni!" diyince adam gülmüştü. Yanlış bir şey dedim mi diye Ebrar'ı kontrol ettiğimde onun da gülmemek için kendini zor tuttuğunu görüp rezil olduğumu anladım ve zorla gülümseyip durumu kurtarmaya çalıştım.

Adam diğerleri ile ilgilenmeye gittiğinde bir süre onu, daha çok kıçını, kestikten sonra önüme dönüp içeceğimi tattım. Tadı oldukça güzeldi. Tabi yakışıklı bir host gelip içecek servis ederse onun kötü olma ihtimali yoktur...

Yolculuğumuz uzun sürecekti. Bu yüzden yolcu koltuğunda rahat bir pozisyon aldım. Zaten özel bir jet uçağındaydık. Hayatımda ilk defa bu kadar konforlu bir uçağa binmiştim. Eminim diğerlerinin de ilkiydi. Sonuçta her gün özel jete bikmiyorduk. Diğerlerine baktığımda herkesin telefona gömülü olduğunu gördüm. Ebrar zaten heyecanla annesini aramış onunla konuşuyordu.

Uflayıp etrafıma baktım, çok sıkılıyordum. Masadaki kokteylimden bir yudum daha aldım ve yakışıklı host'a bakmaya çalıştım ancak ortalıkta görünmüyordu. Biraz daha etrafa bakındıktan sonra uyku bastırdı. Esneyerek arkama yaslandım. Gözlerimi kapattım ve daha fazla uykuya direnmedim.

Bir süre sonra kulaklarıma dolan sesle yüzümü buruşturdum. Gözlerim hala kapalıydı. Ses gittikçe şiddetlenirken ne olduğunu anlamak için gözlerimi hafifçe araladım. Ebrar'ın da uyuduğunu gördüm. Etrafa baktığımda sesin nereden geldiğini anladım. Yüksel horluyordu. Bozuk motor gibi.

Ahmet, Yüksel'in kolunu dürterken bir yandan da söyleniyordu. "Hay ben senin.. Yüksel uyansana, alooo?" Uyku sersemi gözlerimi ovaladım. "N'aptın, öldün mü la?" Gözlerimi birkaç kez kırpıştırdıktan sonra kendime gelebilmiştim. Ebrar da yavaş yavaş uyanırken kolumu kaldırıp saate baktım. Hesaplamalarıma göre çok az bir süre kalmış olmalıydı. Ahmet daha fazla sabredemeyip derin bir nefes aldıktan sonra Yüksel'in ensesine yapıştırdı. Yüksel "Amk!" diyerek sıçradığında kendimi tutamayıp güldüm. Sonunda uyanmıştı bozuk motor. 

𝐄𝐤𝐬̧𝐢 𝐋𝐢𝐦𝐨𝐧𝐥𝐚𝐫Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt