Şubat 2016

766 10 2
                                    

Tanıdık geliyor mu şimdi söyleyeceklerim, iyi dinleyin. Her sabah okula gidiyorsunuz, bir köşede sessizce oturuyorsunuz, birileriyle konuştuğunuzda,güldüğünüzde, eğlendiğinizde bile içinizin bir köşesinde ruhunuz sessizce oturuyor herkesten uzakta. Akşam eve dönüyorsunuz ve yine, bir kez daha gecelerinizi bir köşede öylece otururken geçiriyorsunuz. Geçip gitmesini istemiyorsunuz bugünlerin, çünkü bir köşede oturmaktan başka hiçbir şey gelmiyorsa da elinizden öyle yorgunsunuz ki bugünlerden kurtulmak ve o köşeden sıyrılmak bile istemiyorsunuz.  Ama bazen öyle günler oluyor ki ruhunuz içinizdeki o köşeden sıyrılıp çıkmak istiyor. Sabah uyanmak istemiyorsunuz, evden çıkmak istemiyorsunuz, her şeye rağmen evden çıkıyorsunuz, akşam eve dönmek istemiyorsunuz. Sonra öyle bir an geliyor ki dönecek bir eviniz kalmıyor. Ve insan doğası öyle ki, insan her daim eve dönmek istiyor. Insan bazen evdeyken bile eve dönmek istiyor... Işte bu benim gerçek evimi bulup ruhumu o eve götürme hikayem.
Sabah 03:26. Sabah 7'de kalkacak olmam umurumda değilmiş gibi bilgisayarın başında oturmuş Tumblr'da geziniyorum. Ve yalnız değilim, sadece 150 bloğu takip ediyorum ve yarın okul olmasına rağmen gecenin bu vaktinde bile yalnız değilim. Birkaç kişi daha var ve eğleniyoruz. Birbirimizle konuşmasak da kendi kendimize bir şeyler paylaşsak da yalnız değiliz, birlikte eğleniyoruz. Biliyorum. Ve onların da böyle hissettiğine eminim.
Fonda Cem Adrian " Ben seni çok sevdim... " diye bağırıyordu,  " Ben seni çok sevdim. Oku kelimeleri gözlerimden. " Kendi kendime dertlenerek derin bir nefes aldım. Hayatımda hiç aşık olmadım. 18 yaşındayım ve daha önce hiç sevgilim olmadı. Kimseden hoşlanmadım bile. Karşıma doğru insan çıkmadı belki de evet, ama konumuz şu ki, tüm bunlara rağmen ne zaman bir aşk şarkısı dinlesem hüzünleniyorum.  Bazen kendimden gizli sevgilim mi var diye düşünmüyor değilim. Çünkü şarkı ayrılığı anlatıyor ve ben ağlayacak gibi oluyorum. Şarkı özlemi anlatıyor başımı sallıyorum. Evet diyorum ya evet! Özlemden öleceğim diyorum. Ama kimi özlüyorum? Yok. Kimse yok. Benden giden kimse olmadı. Çünkü bana gelen kimse olmadı. Ben de kimseden gitmedim. Çünkü ben de kimseye gitmedim. Yani sevgili Cem Adrian, haklısın, ben onu çok sevdim. Ama kimi?
Masanın üstünde duran yarılanmış yeşil çayımdan bir yudum alıp sayfada yukarı çıktım. Her zamanki gibi bir görüntü beklerken birden kaşlarım çatıldı. Mesaj kutusunun üstünde hayatımda ilk defa " 1 " yazıyordu. O mesaj kutusunun üstü ilk kez kırmızıydı. Elimi laptop faresinin üstüne götürdüm ve ağır ağır mesaj kutusuna doğru ilerledim, içimden bir ses tıklama diyordu.  Ya da tıkla ama mesajı okumadan sil. Çünkü bilirsiniz,  Tumblr 'ın anonimleri bazen can sıkıcı olabiliyor. Ve hayatımda ilk kez alacağım anonim mesaj kötü olursa hayata küsebilirim. Ciddi ciddi küserim,  bunalıma girmek için bahane arayan bir adet Izmir ki evet bu benim ismim bu kadar ufak bir olayla bile hayata küsebilir. Neyse ki cesaretimi topladım, iç sesim her ne kadar okuma diye fısıldasa da mesajı açtım. Ve gözlerimi satırlara çevirdim. Birincisi, bu bir anonim mesajı değildi. Kimden geldiği belliydi. Kullanıcı adı, gelmemeyegidenadarndı. Kullanıcı adının güzelliğiyle içimde garip bir kuş belirdi. Nereye gitmişti? Neden gelmeyecekti? Tamam Izmir, bir dur da mesajı oku.
Kimden: gelmemeyegidenadam
Kime: benegeninincisi

LÜTFEN BÖLÜMLERE OY VERMEYI VE YORUM YAPMAYI UNUYMAYIN❤

3391 KilometreWhere stories live. Discover now