3-

407 35 72
                                    


...

Odayı dolduran telefon sesi ile yorgun bakışlarımı solumdaki şirket telefonuna çevirdim. Sabahtan beri bir defa bile odamdan çıkıp şirketi karıştırmamış, telefonumla haşır neşir olmamıştım. Sadece babam tarafından bana verilmiş olan işlerimi halletmiştim.

Tükenmiş hissediyordum, aynı zamanda bir işe yaramış olmanın mutluluğu vardı üzerimde. Bu his her gün sabahın köründe uyanıp sıcacık yatağımdan çıkmama değer miydi?

Kesinlikle hayır. Ama olumlu yönünden bakmakta fayda vardı.

Daldığım düşüncelerden hâlâ çalıyor olan şirket telefonu ile koptum. Telefonu hızla açıp kulağıma yasladım.

"Sinan Bey, babanız Doğan Bey sizi odasında bekliyor. Acil gelmeniz gerektiğini iletti."

Çattığım kaşlarımla bu aciliyetin ne olabileceği hakkında kısa bir fikir yürüttüm.

Her şey olabilirdi, neyse ki bu sefer kendimden emindim. Kaytarmamış ve en önemlisi insanları işlerinden alıkoyacak tek bir hareket bile yapmamıştım!

İhtimalleri düşündükçe kasıldığını hissettiğim bedenimi gevşetim. Derin bir nefes alarak hışımla odamdan çıktım.

Babamın odasının kapısına vardığımda ilk iş günümdeki gibi bir hatayı tekrarlamamak adına kapıyı yavaşça tıklattım.

Diğer taraftan gelen gür "Gel." sesi ile içeri girdim.

Görüş alanıma ilk giren beden Sarp Bey oldu. Ona yan bir bakış atıp oturur vaziyette dışarıyı seyreden babama çevirdim bakışlarımı. Sonunda varlığımı hatırlamış olacak ki daldığı yerden gözlerini ayırıp bana döndü.

"Buyur otur oğlum."

Dediği ile yorgunluktan bitap düşmüş bedenimi yine lakabının hakkını veriyor olan suratsızın karşısındaki koltuğa attım.

Kafamı geriye yaslayıp gözlerimi kapattım. Gerçekten çok yorulmuştum, şu rahatsız koltukta bile uyumaya razıydım şu an.

Hala kimseden ses çıkmıyor oluşu gözlerimi aralamama neden oldu.

İlk önce karşımdaki bedende oyalandı gözlerim. Siyah takım elbisesi, özenildiği belli olan yapılı saçları ve kara gözleri ile tam karşımdaydı. Kusursuz gözüküyordu.

Onu izlediğimi hissetmişçesine yere odakladığı bakışlarını bana çevirdi. Bana bakmasıyla sabah asansörde yaşadığımız anlar aklıma geldi. Gelen utanç hissi ile bakışlarımı kaçırdım.

Gerçi ben neden utanıyordum ki, insanlık haliydi ne varmış yani?

Hala kimsenin tek kelime etmiyor oluşu sabrımı zorluyordu. Dayanamayıp söze girdim.

"Ee baba, telefon varken özellikle yüz yüze konuşman gereken mesele nedir?"

Aynı anda bana dönen bakışlar ile sonunda konunun açılacağı için mutluydum. Bir an önce eve gitmek istiyordum, tam işlerim bitmişken beni gram umrumda olmayacak bir konu için meşgul etmeleri hiç adil değildi.

"Sen de biliyorsun ki Sarp oğlumla önümüzde uzun bir ortaklık süreci olacak. Kendisi sık sık şirketimizde bulunacak."

Sarp oğlun?

Oğlun?

Ha?

Evet tek dikkatimi çeken şey buydu.

Dediğini onaylar nitelikte kafamı salladım.

"Düşündüm ki bu süreçte çalışmalarını daha rahat sürdürebilmesi adına odanı ona vermek istersin, geçici süreliğine ha? Anlayışla karşılayacağını biliyorum oğlum ama yine de danışmakta fayda var diye soruyorum."

Varoluş (bxb)Where stories live. Discover now