Tanıtım 2-Yıkım

32 17 9
                                    

Acı neydi? Benim bu zamana kadar tattığım acı ile şu an çektiğim acının arasında ne gibi bir fark vardı? Bu zamana kadar ben acıdan başka bir şey tatmamıştım. Gerek annemler tarafından gerekse kendi ırkım tarafından itilip kakıldım. Bedenim bu acılara sığınak oldu, ruhum ise onların esiri. Her biri beni daha da içine çeken, zaman geçtikçe daha da derinleşen, tuz basılmış yaralar gibi kapanmayan yaralarım vardı.

Parmaklarımda bile gördüğüm işkencenin izleri varken nasıl mutlu olabilirdim?

Her dokunuşta, her harekette, acının hatırlatıcıları olarak oradaydılar. Bütün bedenimde hissettiğim tek duygu acıydı. Acının soğuk nefesi, her bir hücreme nüfuz ederken, beni uykusuz bırakan bir kabus gibiydi.

Ama şu an hissettiğim, yıllar boyu çektiğim ve alışık olduğum duygudan farklıydı. Bu, daha önce hiç hissetmediğim bir acıydı, içimi kemiren, uykularımı kaçıran kendim gibi lanetli bir acıydı. Bu acı, içimdeki her şeyi yavaş yavaş yok ederken, beni daha da derinlere çekiyordu. Bu acı, bir zamanlar tanıdığım kişi olan beni yavaşça öldürüyordu. Bu lanetli acı, beni ben yapan her şeyi alıp götürüyordu.

Elimdeki kalbe bakarken, gözlerimi yavaşça yerde yatan bedenine çevirdim. Bu kalp, yanıp kül olmuş, artık atmayan bir kalpti. Bu, Ravindra'nın kalbiydi. Her atışında hayat dolu olan, her atışında sevgi ve neşe saçan bu kalp şimdi sessizdi.

Kalbinin üzerinde parmaklarımı gezdirdim, soğuk ve cansızdı. Her bir çizgi, her bir iz onun hayatının bir parçasını temsil ediyordu. Onunla geçirdiğimiz her anı, her kahkaha, her tartışma ve her özlem bu kalpte saklıydı.

"Ravindra." diye fısıldadım, sesim acı bir inleyişe dönüştü. Belki, belki kalkıp bununla öleceğimi mi sandın aptal! diyerek benim bu halime gülebilirdi. O, her zamanki eşek şakalarından birini yapar ve bana gülümserdi, belki de bana şefkatli bir şekilde sarılırdı. Ancak şimdi, onun yerde yatan cansız bedenine bakarken, tüm bu anılar acı bir gerçekliğe dönüştü. O artık burada değildi ve ben onunla birlikte yanıp kül olmuş kalbini tutuyordum.

Elimdeki kalp, Ravindra'nın kalbiydi, ama sanki kendi kalbim sökülmüş gibi hissediyordum. Göğsümde boşluk, içimde tarifsiz bir acı vardı. Gözümden bir yaş aktı, yanağımdan süzülerek dudaklarıma ulaştı. Tuzlu tadını hissettim ve gökyüzüne bakarak haykırdım, "Söyle bana, gökteki kavimler! Eğer bu kalbi geri yerine koyarsam, o geri hayata döner mi?"

Güneşin yokluğuyla karanlığa gömülmüş gökyüzüne bakıp bağırdım. Her bağırmamla gözlerimden yaşlar aktı, acının tuzu dudaklarımda birikti. Yerdeki bedenin ellerini tuttum; her zaman sıcak olan elleri şimdi benim ellerim gibi soğuktu.

O zaman anladım... Güneşimiz ölmüştü. Onu ben öldürmüştüm. Onun canına kıyıp herkese lanetimi yaymıştım. Onun yanıp kül olmuş kalbini elimde tutarken, kendi kalbimin de aynı şekilde yanıp kül olduğunu hissettim.

Kendi canım kendi kanımdan olan kardeşim...

Oysaki o bana o saniye sarılıyordu, "Özür dilerim Amaris." diye şefkatle fısıldamıştı. Sesi bir melodi gibi kulaklarımda yankılandı. Saçlarımı koklayarak öpüyordu, nefesi ensede bir serinlik bıraktı. O, benim bu acılı hayatıma merhem olan kişiydi. Tek bir gülümsemesiyle tüm acılarımı alan, değer verdiğim kişi... Nasıl olmuştu da ona bunu yapabilmiştim?

Nasıl oldu da gözlerim karardı ve bana şefkatli bir şekilde yaklaşmasına rağmen kalbini söktüm? Nasıl bu kadar hain olabildim, nasıl bu kadar kötü birisi olabildim... Kesiklerle dolu ellerimi onun o güzel zarif ellerinden çekip, tırnaklarımın içi bile kardeş kanı dolan ellerime baktım.

Kriz geçirmeden önceki sakin saniyelerimle etrafa göz attım. Her yer gözlerim gibi zifiri karanlıktı, güneşime dair tek bir ışık yoktu. "Ravindram." Zihnime hücum eden düşüncelerle bedenimi bir titreme aldı.

Ayın Varlığı Güneşin SonuWhere stories live. Discover now