Yeni ilginç şeyler

16 12 0
                                    

Boynumu yukarı küçük bir açıyla kaldırıp, batan güneşin son ışıklarıyla boyalı gökyüzüne baktım. Gökyüzü pembelerin, turuncuların ve morların arasında anlaşılmaz bir bulmaca gibi dolup taşıyordu.

Çiçeklerin arasında durmuş, batan güneşin gökyüzünde beliren renklerini anlamaya çalıştım. Güneşin son ışıkları, çiçeklerin renklerini daha da canlandırıyordu. Saçlarımda rüzgarın melodisi çalarken, etrafımdaki çiçekler nazikçe eğiliyor, saçlarımda onlarla beraber tam zıt yöne uçuşuyordu.

Gözlerim iki tepenin arasında batışa geçmiş güneşe değdi.

Gözlerim, çaresizce altın sarısı irislere sahip, batan güneşi yakalamaya çalışıyordu.

Güneş batıyordu, ama neden? Ben buradayım diye haykırmak istiyordum. Ancak dudaklarım aralandığında, kelimeler boğazımda birer düğüm halinde sıkışıp kalıyordu. İçimi kaplayan bu belirsiz korku, adeta beni esir alıyordu.

Neden batıyordu güneş? Niçin bu göz alıcı ışığı kaybediyorduk? Tırnaklarımı etime batırmak, acıyla bu kabustan uyanmak istedim. Ancak bedenim donmuş gibiydi; konuşmayı bırak, en ufak bir hareket dahi yapamıyordum.

Ben buradayken, neden batıyordu güneş? Güneşin varlığına rağmen, neden bu karanlığa geçiş vardı? Ben güneştim... Benim batmamam gerekirdi.

Kendi varlığım ve önemim güneşin bu halleriyle tamamen birlikte eriyip dağıldığını hissettim. Kendi değerimi sorguladım, belki de ilk kez benliğimin en derinlerine, çıplak ve savunmasız bir şekilde baktım.

Arkamdan gelen hışırtı sesi, düşüncelerimin dağılmasına neden oldu. Ses, çiçeklerin arasından gelmişti; bir rüzgarın esintisi gibi hafif ama yine de fark edilebilir bir şekilde. Hırıltılı nefes sesi yavaşça yükseliyordu.

Toprağa basılan her adım, kalbimin ritmini daha da hızlandırıyordu. Bu her neyse, yanıma yaklaşıyordu. Kalbim, bilinmeyenin heyecanıyla hızlı bir şekilde çarpıyordu. Arkama dönmeden önce son ışıklarını yitiren güneşe son bir kez baktım; sanki ona veda ediyormuşum gibi. Yüzüme buruk bir gülümseme yerleştirdim.

Yavaşça döndüm ve orada duruyordu - sadece beş adım ötemde, gözleri üzerimde olan siyah bir köpek. O güzel eşsiz çiçeklerin arasında böyle vahşi görünümlü bir hayvan görmek... Kalbim, korku yerine heyecanla kan pompalamaya başladı. Kaşlarımı çatmak istedim ama yapamadım.

Kocaman patileriyle bana doğru birkaç adım daha attı ve tam dibime geldi. Gözlerinde beliren bir anlayış vardı, sanki beni daha önce tanıyormuş gibi. Bu yabani hayvanın yanında garip bir şekilde güvende hissettim. Köpeğin hareketlerini Baston yutmuş gibi durup dikkatle izlerken, açık gri gözleri benimkilerle buluştu.

Sarımsı alev gibi yanan gözlerim, onun gri gözleriyle buluşunca dudaklarım aralandı. Neler olduğunu anlamadığım hisler kalbime ve özellikle ruhuma doğru hareket ederken, içimdeki sönmüş alev parçası öfkeden veya alıştığım hiçbir duyguyla harmanlanamamıştı. Başka bir duygu ile canlanmış ve sevimli bir hal almıştı. Ellerimin içi karıncalandı, yumuşak görünen tüylerine dokunmak istiyordum.

Rüzgar, aramızda tatlı bir meltem olarak esince bedenimi bir titreme esir aldı, köpeğin de uzun siyah tüyleri hareket etti. Başını yavaşça gökyüzüne kaldırarak ulumaya başladı. Sesinin derin uğultusu ormanın her köşesini doldurdu, ağaçların arasında yankılanarak uzaklara taşındı. Bu güçlü ses, kalbimin ritmini bastırıyordu.

Ayın Varlığı Güneşin SonuWhere stories live. Discover now