Geçmişin Gölgeleri

20 12 6
                                    

Kırmızı yapraklar rüzgarın etkisiyle saçlarımla beraber havada uçuşuyordu. Bu ormanına ne zaman gelsem, huzura kavuşurdum.

Büyük ağacın önüne oturup gökyüzünü izlemeye başladım. Buraya genelde tek gelmezdim; burası Amaris'le bizim kaçış yerimizdi. Ne zaman bütün her şeyden sıkıldıysak, ne zaman birbirimizi özlediysek, her zaman kendimizi bu kan kırmızısı ile örtülmüş ormanda bulurduk.

Bu ormanın bütün her yerinde bizden bir parça vardı. Buradaki tüm ağaçlar, anılarımıza, büyümemize, acılarımıza, pişmanlıklarımıza ve mutluluğumuza şahit olmuştu; ailemizin yapamadığını bu orman yapmıştı.

Bize her zaman bir sığınak olmuştu. Burada zaman dururdu, dertlerimiz uçar giderdi. Gökyüzündeki bulutlar dans ederken, sarayda
ki hiç kimseyi umursamadan, sorumlulukların yükünden dolayı endişelenmeden koşar, zıplar ve birbirimize yaprak fırlatırdık.

Büyük ağacın gölgesinde otururken, geçmişle bugün arasında bir köprü kurmuştum. Bu ormanı bana her zaman cesaret vermişti. Burada hayal kurmak kolaydı, gerçekleştirmek ise bir o kadar zordu.

Avuç içimi koklayan sincabı ensesinden tutup havaya kaldırdım. Yanaklarını parmaklarımla dürtüp ağzında ki fındıkları çıkarttım. O küçük elleriyle çıkarttığım fındıklara uzanmaya çalışmasına sesli bir şekilde güldüm.

Daha fazla bu tatlı hayvana işkence etmek istemeyerek fındıkları geri ağzına yerleştirmeye başladım. Çok tatlıydı. Avucumun içine yer edinmesiyle dudaklarım kıvrıldı. Başını okşayıp bir iç çektim.

En sonunda o da benden ayrılıp ağaca tırmandı.

Oturduğum yerden kalkıp etrafıma göz gezdirdikten sonra ağacın oyuk kısmına doğru adımladım. Dikkatlice elimi oyuk içine soktum, parmaklarımın ucu nemli toprağa değdi. Yavaşça kurcalayarak uzun yıllar önce buraya sakladığımız eşyaların hala orada olup olmadığını anlamaya çalıştım.

Kolumu daha derinlere iterek arama çabamı sürdürdüm. Sonunda parmağım sert bir cismin üzerine çarptığında yüzümde sevinç dolu bir gülümseme belirdi. Parmağımı çekip eşyayı avucuma aldığımda, sarı saçları ve gözleriyle beni karşılayan oyuncak halim vardı.

Aniden yüzümdeki gülümseme kayboldu ve hızla endişe dolu bir şekilde tekrar elimi oyuğun içine daldırdım. Bu sefer parmaklarımın arasına bir kitap sıkışmıştı, aceleyle çıkarıp yere bıraktım. Daha derinlere girip parmaklarımı değdirmeye devam ettim. Yoktu...

Dudaklarımdan acılı bir inleme yükseldi. Gözlerim yavaşça dolarken, gözyaşlarının akmasını engellemek için gözlerimi sıkıca kapattım ve "Lütfen." diye fısıldadım, ağaca doğru bir yakarıştı bu.

Alnımı ağacın gövdesine dayayarak çaresizce konuştum. "Eğer yuttuysan, lütfen geri ver." Elimi tekrar oyuğun içine daldırırken, etrafımda rüzgarın hızla arttığını hissettim. Rüzgarın şiddetiyle kan kırmızısı yapraklar ağaçların dallarından koparak yere doğru süzülüyor, dans edercesine havalanıp uçuşmaya başlıyordu. Yaprakların her biri havada kıvrılarak farklı yönlere savruluyor, güneş ışığında parıldayan renkleriyle adeta bir ressamın tuvalindeki fırça darbeleri gibi göz alıcı bir manzara  oluşturuyordu.

Rüzgarın hızı sayesinde çevremdeki ağaçların dalları birbirine sürtünerek hışırdıyordu. Parmağımın ucu bulmak istediğim yumuşak bir dokuya değmesiyle gözümden bir yaş istemsizce aktı. Hızlıca çıkarıp tozlanmış bebeğin beyaz saçlarını içimdeki fırtınalara rağmen büyük bir dikkatle temizledim.

"Buradasın Amaris." Başımı oyuncağın başına doğru bastırıp siyah boncuktan yapılmış gözlerine sanki karşımda gerçekten Amaris varmış gibi özlemle baktım. Diğer elimde sıktığım diğer oyuncağımı Amaris ile yan yana koydum. Yere dizlerimin üstüne çökerek ikisini de yeşil çimlerin üstüne bıraktım ve gülümsedim.

Ayın Varlığı Güneşin SonuNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ