Bölüm 15

833 122 143
                                    

Jisung'dan

Ayaklarımı yere sürüye sürüye eve geldim. Minho ile konuşmamızdan sonra kendimi fazlasıyla kötü hissetmeye başlamıştım. Ne kadar iki yabancı olalım diyen ben olsam bile.

Çantamdan anahtarımı çıkarıp kapıyı açtım. Eve girdiğimde içeriden sadece televizyonun sesi geliyordu. Bu demekti ki annem eve gelmişti. Saat daha erkendi aslında ama bunu fazla umursamadan salona yöneldim. Loş ışıkta yavaş yavaş yürüyerek salona vardığımda koltuğa sızmış bir şekilde annemi gördüm.

Onu bu şekilde görmek beni şoka sokmuştu. Salona bir süre göz gezdirdim. Her yer her yere girmişti. Annemin en sevdiği vazolar, ailecek olan bazı fotoğraflarımız, salonu tam ortasındaki cam sehpa... Hepsi paramparça olmuştu.

Hızlıca annemin yanına gitmeye başladım ama annemin "Dur!" diye bağırışı beni durdu. "Her yerde cam kırıkları var, bir yerlerine batmasın." dedi çatlak sesi ile. "Anne, ne oldu buraya? Sen iyi misin?"

Annem gözünü paramparça olan anılardan çekip bana baktığında iki gözünden kan ağlamaya başlamıştı. "Baban Jisung... Baban..."

Babam mı? Babam gelememiş miydi? Yoksa artık hiç mi gelemeyecek miydi? Gözlerim dolmuş halde, yerdeki cam parçalarını umursamayarak annemin yanına gittim. Cam parçaları canımı acıtmıyordu ya da belki ben hissetmiyordum.

Annemin yanına oturduğum da bana sımsıkı sarıldı. İşte o an bende ağlamaya başlamıştım. Annem "Baban... Baban..." demeye ve beni kollarının arasından bırakmamaya yeminliymiş gibiydi. Aslında, ben de şu andan sonra annemin kollarından ayrılmak istemiyordum. Burada kalmak, beraber burada ölmek istiyordum.

***

01.04.2024

Bugün tam 1 ay oldu; Minho ile olan kavgam, ona açılmam ve babamın ölümü.. Koskoca 1 ay oldu ama sanki hâlâ dün yaşanmış gibiydi her şey.

Babamın ölümünden sonra annem iyice durgunlaşmıştı. İşe gitmeyi bırak kendine bile doğru düzgün bakmıyordu.

Ben ise hem anneme hem de kendime bakabilmek için bir restoranda part-time çalışmaya başlamıştım. Birkaç hafta okula yarım gün giderek halletmiştim ama şimdi ise hiç uğrayamaz olmuştum.

Anlamadığım bir sebepten dolayı bir anda gözlerim kararmaya başlıyor ve kendimi kaybediyordum, sonunda da zaten hastane yatağında buluyordum kendimi. Bir iki kere olunca çok umursamamıştım ama bu bir döngü haline binince mecbur okul saatlerinden vazgeçip hastaneye gitmeye başlamıştım. Doktorlar şuan sadece fazla stressten böyle olduğumu söylüyorlardı ama ben bunun sadece bir 'stressten' ibaret olmadığını hissediyordum. Pek emin değildim açıkçası sadece içimden bir ses öyle oldugunu savunuyordu.

Bugün ise yine hastaneden çıktım ve kaydımı sildirmek için okula gittim. Sınavlara falan girememiştim zaten girsem bile devamsızlığımdan dolayı sınıfta kalıcaktım. Üniversite sınavını ise bütün hedeflerim ve hayallerim ile seneye erteledim.

Okula geldiğimde derin bir nefes aldım, burayı özleyeceğim hiç aklıma gelmezdi özellikle de son zamanlar yaşadıklarımdan sonra. Herkes derste olduğu için koridorlar bomboştu. Ağır adımlarım ile müdür yardımcısının odasına çıktım.

Kapısı kapalı olunca tıkladım ve "Gir." emirini aldıktan sonra içeri girdim. Kapıyı hafifçe açmıştım. İçeride tam müdür yardımcısının karşısında iki kişi duruyordu. Kapıyı açınca ise hepsi bana odaklanmıştı. Eskiden çok iyi tanıdığım o yabancı gözlerde buna dahildi.

I don't wanna be your friend {Minsung}Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora