Bölüm 19

706 92 67
                                    

Yazar'dan

Minho bahçe kapısının önünde durdu ve Jisung'a döndü. "Seninle gelmemi istemediğine emin misin? İyi durmuyorsun." dedi. "Eminim Minho. Benimle eve kadar gelmeni bile istemiyordum ama zorla geldin." Minho derin bir nefes verdi ve tekrar konuşmaya başladı. "Jisung, iyi değilsin. Benle yürürken bile zor yürüdün, tek başına gelseydin eve gelebilecek mıydın orası bile şüpheliydi."

Jisung derin bir nefes alıp Minho'ya döndü. "Minho, izin ver biraz yanlız kalayım. Buna ihtiyacım var." dedi. "Of peki, ama bir şey olduğunda hemen beni ara." dedi memnuniyetsiz bir şekilde Minho. Jisung'u yanlız bırakmak istemiyordu. Biliyordu, iyi değildi. Annesini saatler önce kaybetmiş biri ne kadar iyi olabilirdi ki?

Jisung Minho'ya hafifçe gülümsedi ve "İyi geceler." diyip arkasını dönüp yürümeye başladı. Apartmanın içine girdiğinde, Minho'nun onu görmediği bir yerde, kendini bıraktı. Minho'ya ne kadar güçlü gibi dursada içten içe yıkılıyordu Jisung. Gerçi kimi kandırıyordu sanki?

Ağır adımlar ile eve girdi. Sessiz, soğuk ve bir o kadar da karanlık. Ne kadar güneş doğmaya başlasa bile evi aydınlatmaya yetmemişti. Yavaş hareketler ile üstündeki ince ceketini çıkardı ve salona doğru ilerlemeye başladı.

Bir anda durdu, duvardaki aile fotoğrafları dikkatini çekmişti. Yandan baktığı resmi daha iyi görebilmek için resmin önüne geldi. Mutlu bir aile fotoğrafı. Sonlarının böyle olacağını bilmeden yaşayan mutlu bir aile...

Fotoğrafı duvardan aldı Jisung. Gözleri yavaş yavaş dolmaya başlarken tozlanmış, pürüzlü fotoğrafın üstünde ellerini gezdirdi. Göz yaşları birer birer fotoğrafı ıslatmaya başladığında fotoğrafı geri duvardaki yerine koydu. Bu fotoğrafa daha fazla zarar vermek istemedi Jisung.

Son defa fotoğrafa baktı ve salon yerine bu sefer yatak odasına yöneldi.
Cenazeden önce annesinin kıyafetlerini toplayıp bir kutu içine koymayı düşünüyordu. Odaya girdi. Biraz eskimiş olan dolabın kapağını açtı. Babasının ve annesinin eşyalarını bir kaçını eline aldı. Güzelce katladı ve yatağın üstüne sıralamaya başladı.

Askıdaki eşyalar bitince dolabın alt kısmında bir kutu dikkatini çekti Jisung'un. Yavaşça eğildi ve kutu aldı. Yatağın üstüne oturdu, kutunun tozlanmış üstünü elinin tersi ile biraz sildi. Kutuyu açtı, içinde birkaç bez torba vardı. Torbaların açtı ve tek tek içlerine baktı. Annesinin eski takıları, paralar, eveliliklerinden kalma birkaç başka eşya ve daha bir sürü şeyler.

Torbaları da tek tek dışarı çıkardı. Kutuda sadece bir defter kalmıştı. Defteri açtı ve eskimiş sayfalarına bakmaya başladı.

14.09.2006

Bugün Minik Han Jisungumuz doğdu. Annesi için zorlayıcı bir bebek olsa bile doktorlar onun çok uslu bir bebek olduğunu söylediler!
.
.
.

19.05.2007

Jisungum bugün ilk kez emeklemeye başladı!
.
.
.

07.08.2007

Jisungum bugün ilk kez "Anne" dedi! İlk kelimesi Anne oldu!!
.
.
.

12.09.2011

Jisungum'un bugün okulda ilk günü. Sabah heyecanlı bir şekilde uyandı ve güzelce hazırlanıp okula gitti. Akşam dönüşte babası ile bize anlatacağı ilk gününü dinlemeyi sabırsızlıkla bekliyoruz!
.
.
.

Defterin sayfalarını çevirirken ağlaması daha da şiddetlendi Jisung'un. Annesi hayattayken hiç böyle bir defterden bahsetmemişti. Sayfaları okumaya devam ederken içinden bir şey yere düştü. Jisung eğildi ve yere düşen kağıt parçasını eline aldı.

Ortadan ikiye katlanmış kağıdı açtı. 14.09.2006 tarihli, Jisung'un doğduğu zaman çekilmiş bir fotoğraf. Fotoğrafı incelerken sanki bulduğu bütün her şey kalbine bir hançer gibi saplanmıştı. Fotoğrafı göğüse bastırdı ve kendini o parçalanmış geçmişe bıraktı. Ağlıyordu, sadece ağlıyordu Jisung. Elinden başka bir şey gelmiyordu çünkü. Ne annesini ne de babasını tekrar getirebilirdi. Ama belki, onların yanına o gidebilirdi.

Aniden kulaklarını dolduran "Jisung!" sesi ile irkildi ama sesin geldiği yöne dönmedi. Koşar adımlarla ona gelen kişiyi umursamadı ve gözlerini kapadı. Omuzlarından tuttup onu sarsmaya başlayan arkadaşının "Jisung! Jisung!" diyen bağrışlarını duyuyordu ama cevap veremiyordu, sanki herkese kapatmıştı kendini.

Sesler daha da bulanıklaşmaya başlayınca elindeki fotoğraf da kayıp düştü. Son kez gözlerini açmaya çalıştı ama tek görebildiği Seungmin'in telaşlı yüzüydü.

***

Seungmin kafasını geriye attı ve derin bir nefes aldı. Doktorun içerden çıkıp arkadaşının iyi olduğunu söylemesini bekliyordu ya da umuyordu. Babası oturduğu yerden sırtını sıvazladı ve "Jisung iyi olacak merak etme." dedi. "İyi durmuyordu baba. O benim bildiğim Jisung değildi." dedi kafasını ellerinin arasına alıp. Bu sefer annesi ona döndü. "Endişelenmeni anlıyorum tatlım ama bunlar Jisung içinde kolay değil biliyorsun. Fazla üzüntü yaptı ve vücudu bunu kaldıramadı. Birkaç güne bir şeyi kalmaz" dedi ve sessizce de "Umarım." diye ekledi annesi.

Bir süre sonra doktor Jisung'un yanından çıktı. Seungmin doktoru görür görmez yanına gitti ve "Arkadaşım nasıl? İyi mi o?" dedi telaşını hâlâ koruken. "Arkadaşınız şuanlık iyi ama..." dedi ve sözüne devam etmeden Seungmin araya girdi. "Ama ne?"

"Ama bir hastalığı olduğunu öğrendik." Doktor böyle diyince Seungmin'i babası biraz geriye çekti ve kendisi konuşmaya başladı. "Neymiş bu hastalık Doktor Bey?"

"Osteoporoz, yani kemik erimesi."

I don't wanna be your friend {Minsung}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin