Bölüm 17

1K 125 132
                                    

Jisung'dan

Kolumu tezgaha yasladım ve yavaş yavaş dolmaya başlayan kalabalığa gözlerimi diktim. Çalıştığım yerin altında bir bar vardı, ben tabii ki bar kısmında çalışmıyordum ama bugün mecburen kalmak zorundaydım. Çalıştığım yerin sahibi acil bir işinin çıktığının ve onun yerine göz kulak olmamı istemişti.

Yorgundum ama çok bir şey yapacağımı düşünmediğim için kabul ettim, zaten işinin fazla uzun sürmeyeceğini söylemişti. Derin nefes aldım ve daha da çoğalmış olan kalabalığı süzdüm. Beş dakika sonra kendilerini bile tanımayacak olan o kişilere.

Müziğin sesi iyice kulaklarıma dolmaya başlarken o kalabağın arasından bana doğru gelen birini fark ettim. Hızlı adımlar ile insanlara çarpa çarpa yanıma geliyordu.

İlk başlarda gözüme vuran ışıklar yüzünden yüzünü tam seçemesemde iyice yaklaşınca kim oldugunu anladım. Lee Minho.

İlk başta onu fark etmemiş gibi yapmak istedim ama yanıma iyice yaklaşınca mecburen ona dönmek zorunda kaldım. Minho yanıma geldi ve beni kendine çekip kulağıma doğru konuşmaya başladı. "Han Jisung'u bir barda görmeyi beklemiyordum. Şaşırdım. Yoksa burada mı çalışıyosun bakalım?"

Hemen onu aramızda beni duyabileceği kadar mesafe olacak şekilde ittirdim. Nasıl karşıma geçmiş böyle salak saçma şeyler söyleyebilirdi? "Saçma sapan konuşma Minho! Burada falan çalıştığım yok, ben üst kattaki restoranda çalışıyorum. Hem karşıma geçmiş nasıl böyle konuşuyorsun ki sen?"

Tepkime güldü ve "Saka yaptım sadece Jisung ama açıkçası böyle bir tepki beklemiyordum." Fazla tepki göstermiş olabilirdim ama şuan şakayı kaldıracak durumda değildim. Sinirle derin bir nefes aldım ve "Ne işin var burada Minho?" dedim. Biraz ciddileşti ve o da "Annem evden attı Jisung. Kalıcak yer bulmam lazımdı ben de buraya geldim." dedi.

Anlamaz bir şekilde ona baktım. Bar ve kalıcak yer? "Ne? Bar burası Minho, aklından neler geçiyor senin?" dedim. "Yeonjun ile bazenleri buraya geliyorduk, buranın sahibi ile yakın arkadaşlar ve düşündüm ki belki o bana yardımcı olabilir."

Ah evet Yeonjun. Yine dönüp dolaşıp konu ona geldi, evet. Yüzüme imalı bir ifade yerleştirdim ve "Yeonjun'un evine gitsene Minho. Sevgilin değil mi onun evinde kalmanda bir sakınca görmez bence." dedim. Bu imayı yapmak nedensizce hoşuma gitmişti. Sanki içimden bir rahatlama hissetmiştim. "Ah Jisung, lütfen." dedi sadece. Yüzündeki şakacı ifade gitmiş yerini mahcup bir çocuk almıştı.

"Changbin birazdan gelir. Bekle şurada." dedim ve oturması için sandalyeyi gösterdim. Bir şey demedi sadece hemen yanımda olan sandalyeyi çevirdi ve oturdu. Bir süre aramızda sessizlik oluştu, böyle olması daha güzeldi tabii, Lee Minho ile konuşacak gücüm kalmamıştı artık.

Biraz arkamda kalıcak şekilde ileredim ve telefonumu çıkardım. Changbin bir an önce gelmeli ve benim hem bu ortamdan hem de Minho'dan kurtulmam lazımdı. Tam telefonumdan Changbin'i aramaya başladığımda arkamdan bir el beni kendine çekti.

Minho oturmasına rağmen aramızda fazla mesafe kalmayacak şekilde beni kendine çekmişti. "Manyak mısın?" dedim ve tam devam edicekken Minho araya girdi. "Böyle mi yapacaksın gerçekten Jisung? Benim yanlışıma başka bir yanlış ile mi karşılık vereceksin?"

Biraz durdum, bana bakan o kahverengi gözlerine kitledim kendimi. Nasıl hâlâ hiçbir şey olmamış gibi kendimi ona bırakmak istiyordum? Nasıl hâlâ aynı duyguları ona karşı hissedebiliyordum?

Benden bir cevap alamayınca tekrar konuştu. "Hadi ama Jis. Yapma böyle." Gözlerimi gözlerimden çekip kendimi ondan uzaklaştırdım. Kalbim bütün her şeyi ile onu istiyordu ama beynim bunu her zaman reddediyordu.

I don't wanna be your friend {Minsung}Where stories live. Discover now