6, Lanetler ve Matematik

684 54 8
                                    


Tüm gece yatakta dönüp durdum. Sabaha karşı uykuya daldığımı, alarmımın sesiyle uyandığımda fark ettim. İşe gitmeme gerek olmadığını biliyordum ama akşam yine de alarmımı kurmuştum. Alarmı kurarken içimde, bir mucize ile normal bir güne uyanmanın umudunu taşıyordum.

Ne yazık ki uyandığım gün, bir öncekiyle tamamen aynıydı. Alarmla uyandığım için saat daha erkendi elbette ama bununkendi hayatım olmadığını odaya bakınca bile anlayabiliyordum. İlk bakışta fark edilmeyen, ancak dikkatli bakıldığında fark edilen bazı detaylar vardı odada. Burası benim odam değildi. Köşede, normalde üniversitede biriktirdiğim ders kitaplarının ve notların olduğu kitaplıkta bir film koleksiyonu vardı örneğin. Hayatımda hiç bu kadar çok film izleyen ya da DVD koleksiyonu yapabilecek bir insan olmamıştım ama belli ki burada işler farklıydı. İşsizlik, beni farklı şeyler yapmaya yönlendirmiş olmalıydı. Miray'ın odasındaki türlü türlü eşyalar geldi geçti gözümün önünden. Kitaplarla dolu koca bir kitaplık, köşede duran guaj boyalar, kocaman bebek evleri, dergiler...

Onu hiçbir zaman tam olarak anlamamıştım.

Bu düşünceyle yeniden uyuyakaldım. Gece neredeyse hiç uyumamıştım ve uyandığımda da içimde koca bir umutsuzluk hissiyle baş başaydım. Ne yapacağımı ya da kendi hayatımı nasıl geri alacağımı bilmiyordum. Üstelik kendi hayatım dediğim şeyin gerçekliğinden bile emin değildim. Deliriyor olabilirdim. Büyücü diye bir şey yoktu. Bir masalın içinde yaşamıyorduk.

Yaşamıyorduk, değil mi?

Tekrar uyandığımda neredeyse öğlen olmuştu. Bir telaşla doğruldum ve gözlerimi ovuşturdum. Kapalı pencereden mavi gökyüzüne boş gözlerle bakarken uzun uzun, ne yapmam gerektiğini düşündüm.

Büyük resmin nasıl düzeleceğiyle ilgili hiçbir fikrim yoktu, belki de önce küçük sorunlardan başlamalıydım. Beğensem de beğenmesem de şu anda bu hayatın içindeydim ve Deren'le evlenemezdim. Herhangi biriyle evlenmeyi bile istediğimden emin değildim, kaldı ki Deren benim kardeşim gibiydi. Önce bu sorunu çözecektim.

Önce Deren'i bulmam gerekiyordu. Hem görünen oydu ki şirkette çalışıyordu. Onu görmeye şirkete gidersem canım şirketimin şu anki durumunu da görebilirdim.

Sonra bu saçma laneti nasıl bozacağımı bulmam gerekiyordu. Bu konuda şimdilik yalnızca iki fikrim vardı. İlki, karşıma çıkan sorunlar sonucunda kendiliğinden doğmuş bir fikirdi; belki de tüm mevzu annemin beni zorla evlendirmesine karşı çıkabilmem, kendi ayaklarımın üstünde durmam ve kendimi gerçekleştirmemdi.

Diğer ihtimal biraz gülünçtü ama pekâlâ olabilirdi. Bir büyücünün beni lanetlediğine inanabiliyorsam pekâlâ masallara da inanabilirdim. Çok fazla masal okuduğumu söyleyemezdim ama peri masallarının çoğu, gerçek aşkın öpücüğüyle büyülerin bozulmasıyla bilinmez miydi? Güzel ve Çirkin'in sonunda öpücük var mıydı, emin değildim ama gerçek aşka dair bir şeyler olduğuna emindim. Pamuk Prenses, üvey annesinin elmalarını yiyip bayıldığında prensin öpücüğüyle gözlerini açmıyor muydu? Cadının büyüsü yüzünden 100 yıl boyunca bir türlü uyanamayan Uyuyan Güzel de prensin öpücüğüyle uyanmıyor muydu? Kurbağa Prens, prensesin öpücüğüyle yeniden insana dönüşmüyor muydu?

Kendi büyümün nasıl bozulacağını nereden bilebilirdim ki? Yine de gerçek aşkı aklımda tutmam gerekiyormuş gibi hissetmekten kendimi alamıyordum

Sorun şu ki benim gerçek bir aşkım yok. Hatta sahtesi bile yok. Direkt yok.

Bunları düşünmeyi bıraktım ve artık harekete geçmeye karar verdim. Kendi dolabımdan tamamen farklı bir dolabım vardı. Uzun süre kot pantolonlar ve rahat tişörtlerle bakıştıktan sonra bu dolaba mecbur olduğumu kabullenerek siyah bir kot ve tişörtü üstüme geçirdim.

Bir Kâbusa DalmakWhere stories live. Discover now