[32] MASUM OKSİJENCİKLER

25 3 2
                                    

Ders zilinin çalmasıyla bedenim beni programlanmış bir robot gibi otomatik olarak sınıfa taşırken kafamın içindekilerse bedenimin taşıyamayacağı kadar ağırdı. Sare’nin söylediklerini düşünmek içimdeki huzursuzluğu katbekat arttırmıştı.

Dedikleri doğru olabilir miydi? Emre’den gerçekten de hoşlanıyor olabilir miydim?

Dostumun dediği gibi yaptım. Duygularımı, düşüncelerimi, yaşadıklarımı ölçtüm, biçtim, tarttım. Olmadı, başa sardım. Tekrar tekrar ölçtüm. Tekrar tekrar biçtim. Tekrar tekrar tarttım. Terazinin bir kefesine etkilenmiş olma ihtimalimi koydum. Yarım gram kadar geldi. Yok gibi bir şey yani. O kasıntı, kendini beğenmiş hallerine, o çok bilmiş hallerine, o emir verir tavırlarına baya da bir gıcık oluyordum. Onu da diğer kefeye koydum o oldukça ağır geldi sanki. Maceralarımız hoşuma gitmiş olabilirdi. Bunu da başka bir kefeye koyunca o da baya bir geldi aslında. Nihayetinde bir ders saati yetmedi bir sonuca ulaşmama. Sonra aklıma üçüncü teneffüste kavga etmemiz gerektiği geldi. Acilen bakkalcılık moddan şirret moda geçmem gerekiyordu. Zira hâlâ kavgayı nasıl başlatacağımı bulamamıştım. “Hele bir ayrılalım da görüşmediğimiz günlerde ölçme-biçme-tartma durumlarının nasıl olacağına bir bakayım” diye düşündüm ve buna kafa yormayı daha sonraya bırakmaya karar verdim.

İlk teneffüste aynı koridordan yan yana geçerken ikimiz de göz göze gelmemeye çalıştık. Yanımdan geçerken arkasında bıraktığı parfüm kokusu az sonra ayrılacağım ve bir daha hiç görmeyeceğim tanıdık bir dostun sızısını bıraktı burnuma. Tam da özgürlüğüme kavuşacağım gün nereden çıkmıştı bu hüzün?

Nereden çıkacak? Sonuçta gıcık olduğum hareketlere sahip olan ama aynı zamanda da macera arkadaşım olan biri yani. Böyle üzgün hissetmem gayet de normal.

Yanımıza Arda’nın yaklaşmasıyla sevinçten ve heyecandan uçan bir balon gibi havalanmak üzere olan Sare’nin sevincine bile tam olarak ortak olamıyordum. Yıllardır kurulan bu hayalin yakın şahidi olan ben, bu mutluluğu paylaşamıyordum.

Kızım Gülce, kendine gel! Sen böyle bir insan mısın? Değilsin. Acilen toparlan. Sare senin kardeşin be! Nasıl yalnız bırakırsın onu? Olacak iş mi bu? Ulan Muscle! Tam da zamanını buldun değil mi yalandan ayrılmanın? Al işte, sana gıcık olmak için bir sebep daha! Şu gıcık Muscle’a güzelce içimi dökeyim şu kavgada da bir güzel rahatlayayım bari!

Derin bir nefes aldım ve müstakbel eniştem yanımıza geldiğinde gerçek Gülce olarak bütün pozitif enerjimle Sareciğimin yanındaydım.

“Merhaba Sare,” diyen Arda, nezaketen bana da merhaba demeyi unutmadı. “Nasılsın?” Tabi bu da Sare’ye yöneltilmiş bir soruydu.

Heyecanının ve kulaklarına kadar varmış olan ağzının izin verdiği kadarıyla iyi olduğunu söyleyebilen Sareciğimle sevdiceğini yalnız bırakmalıydım ki sevgili olmaya giden yolda sağlam adımlar atabilsinler. Yani bir de benim orada sap gibi durmamın bir manası yoktu şimdi.

“Ay! Sare ya, ben Edebiyat ödevini yapmayı unuttum! Hemen gidip yapayım da Hoca’dan azar işitmeyelim şimdi. Kusura bakma, Arda,” dedim ve hemen yanlarından ayrıldım hızla. Arda’yı bilmem ama Sare hemen anlamıştı. Ben cümlelerimi söylerken bana minnet dolu gözlerle bakmasından belliydi.

Sınıfa geçip yerime oturdum. Ödevi unutma muhabbeti yalandı tabi ki. Ulan tüm hayatım yalan oldu be! Alacağın olsun Muscle! Sıramda boş boş oturup sağa sola bakınırken kapının önünden geçmekte olan Muscle’ı gördüm. Bir an bakıştık ama ben hemen kafamı çevirdim. Dedikodu çetemiz tüm üyeleriyle sınıftaydı ve onlara bir şey çaktırmamalıydım. Sıkıntıdan telefonla oynamaya karar verip cebimden çıkardığımda Muscle’dan gelen mesajı gördüm.

ŞAKA YAPIYORSUN! (Devam Ediyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin