Bölüm 1

8.3K 1K 247
                                    

        O zamanlar henüz 12 yaşımdaydım. Orta halli bir geçimimiz vardı. Babam bir postanede dağıtım memuru annemse özel bir şirkette, bir kıyafet fabrikasında dikim işçisi olarak çalışıyordu. Günlerimiz normal seyrinde ilerleyip giderdi elbet. Mutlu muyduk? Monoton hayatımız bize hiçbir zaman çekici gelmezdi ama şimdiki halimizi önceden kestirecek olsak birbirimize sıkı sıkı kenetlenirdik eminim.

        Bir gün babamın ölüm haberiyle adeta yıkılmıştık. Üç kişilik ailemiz iki kişi kalmıştı. Annem şoku hiçbir zaman atlatamadı ama ben küçük olduğum için etkisi daha hafif olmuştu. Büyük talihsizlik ki motorla dağıtım yaparken çok fena kafayı bulmuş olan herifler babama çarpmışlardı. Suçlular yakalandı ancak yüksek zümrenin piçleri oldukları için bir ceza almadılar üstüne nerdeyse babamı suçlu göstereceklerdi.

        Babasız büyümek insana nasıl koyar bilir misiniz bilmem. Mahallede bir kavga çıksa ve bende kavganın içinde olsam arkamda koruyacak bir babam yok diye ilk beni kestirirlerdi gözlerine. Bu sayede dövüşmeyi iyi öğrendim. Dayak yiye yiye. Dudaklarım kanamış, gözlerimde menekşe pembesi bir renk, kaç kez eve ağzım burnum dağılmış gittim kim bilir. Annem ne kadar zorlasa da söylemezdim dayak yediğimi. Annem anlardı tabi eminim buna. Ama nede olsa beni dövenlere bir şey yapamayacağı belliydi.

         Ağlardım gizli gizli ama kimseye belli etmezdim ağladığımı. Zayıf görmesinler diye. Zayıf görüneni ezerlerdi bizim mahallede.

         Hiç o dizilerde filmlerde gösterilen cicili bicili mahalle arkadaşlığı tatmadım hayatım boyunca. Yalnızca rekabet gördüm. Dayak. Haset. Dedikodu. Öyle zayıfın yanında kötünün karşısında bir mahalle ağabeyimiz olmadı bizim. Mahalle ağabeyleri hep ot çeker gece geç saatte ses yapardı sokaklarda. Bir de onlar tekmelerdi yere düşenleri..

        Ama şunu bilin ki gün gelince hepsinden tek tek intikamımı aldım. Tek tek.

        Tabii ki zor günler yaşamaya başlamıştık annemle birlikte. Pis bir mahalle, pis bir sokak, pis bir apartman ve esnaf. Dul ve korunmasız bir kadın olan annemin sürekli etrafında dolaşırlardı sinsice, hissederdim. Avını gözetleyen gözü kanlı kalleş vampir sürüleri gibi peşimizdelerdi sanki. Köhne, virane bir pavyonda, yanında bir kadın varken diğer kadınları kesen ayyaş, salaş adamlardı hepsi. Adam demeye bin şahit ister de neyse..

        Hiçbir zaman mesaiye kalmazdı annem ancak o zamanlar çok daha erken gelir olmuştu eve. Patron da ne diyor bu işe bilmiyorum ama gecenin bu karanlığına kalmaması en iyisiydi.

        Geceler tehlikeliydi bu sokakta elbet ama gündüzlerde çok tekin değildi en nihayetinde. O şeref yoksunu bakkala ne zaman gitsek bana bir şeyler ısmarlamaya kalkar anneme de pis pis sırıtırdı. Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez sözünün hayat bulmuş haliydi. Kurumuş, çirkinleşmiş bir cadının gebermeden önceki yapacağı son çirkinliğin, son kötülüğün vereceği hazla parıldıyordu gözleri.

       O kaşarı doğradığı bıçağı çenesinin alt kısmından sokup kaç kere kafasını ikiye ayırdığımı hayal ettim hatırlamıyorum.

      Manavı, kasabı, züccaciyesi ve daha nicesi annemi kolay lokma sanmışlardı. Bu mahallede yaşadıklarına yaşayacaklarına bin pişman oldular sonrasında.

      Hepsinin kökünü kuruttum. Hayattan soğuttum. Övünmek gibi olmasın biraz var olan zekâmı bu tür munzurluklarda kullanabilirdim o zamanlar.

     Kasap Hüseyin.. Onunla ilgili olan şeytani anımı anlatayım sizlere. Ne kadar fakir olsakta, babam öldükten sonra, eve daha çok et girişinin bende oluşturduğu şüphe duygusu tarif edilemez bir hal almıştı. Hayatımda hiç yemediğim pirzolanın henüz lezzeti damağımdayken bunu anneme sormak düştü aklıma. Sessiz bir şekilde yere kurulu soframızda yemek yiyorduk. Anneme doğru dönüp baktım. Yüzündeki karaltı, düşmüş bir surat bana soracağım soruların cevabını verir nitelikteydi. Son lokmamı yuttuğum yemeğimde ağzımın kenarında kalan artıkları peçeteye sildikten sonra soruyu sormaya karar vermiştim.

Geçmişin Sanrısı (Wattys 2015 Kazananı)Where stories live. Discover now