Bölüm 17

1.6K 247 67
                                    

Arkadaşlar sizinle de bu mutluluğu paylaşmaktan onur duyuyorum bu başarı hepimizin: Wattys 2015 yarışmasında bir watty ödülüne layık görülmüşüz (Multimedyadaki resme bir göz atınız). Bunun şerefine gelen yeni bölümle sizleri başbaşa bırakıyorum. Yorumlarınızı bekliyorum.

Gözlerinin içine bakıyordum. En derinlerine. O karmakarışık beyninin içinde ne var Selin? Diye geçirdim içimden. Beni tanısan yine vurur musun? Yoksa ayaklarıma kapanır özür mü dilersin? Ne haldesin Selin? Bu sen misin? 15 yaşındayken sanki dünya etrafında dönüyormuş da kendisi de dünyayı aydınlatıyormuş sandığım Selin, şimdi sönmüş bir yıldız gibi yalnız mı kalmıştı? Beni kandırıp eksenine aldıktan sonra bir pervane gibi yaktın Selin. Şimdi çökmüş gözlerinin altında gizlediğin kelimeler yakar mı yine canımı altı sene önceki gibi?

Gülümseyen yüzümün altında birbirine karışmış milyonlarca duygu amansız bir savaşa tutuşmuştu. Ona baktıkça damarlarımda akan kan alev almaya hazır bir benzin potansiyelinde akıyordu. Ona öfke mi duymalıydım? Yoksa onunla ilk tanışmamızdan itibaren hissettiğim cinsellikle karışık çocuksu aşk mı hakim olmalıydı kalbime? Dünyanın en berbat durumuyla yüz yüze oturmuş karşılıklı kahve içiyorduk. Kalbim onun yüzüne bakıp gülümsediğim, espri yapıp ortamı şenlendirdiğim için bana küfür ediyor; beynimse alacağım intikam yolunda emin adımlarla ilerlediğim için alnımın ortasına kocaman bir onur öpücüğü konduruyordu.

Dışımdaki ben gevrek gevrek gevrek gülüp karşısında oturan kadını etkileme yolunda adım adım ilerlerken içimdeki ben sadece derin bir nefes alıp olacaklara kendini hazırlıyordu. Kahvemden aldığım her yudum boğazımı yaka yaka içimde bir yerlerde kayboluyordu. Kahvede acı bir öfke tadı vardı. Gözüme her şey siyahımsı görünüyordu. İçimdeki ben derin nefesler almaya devam ederken gözlerini kapadı. Ruhumun derinliklerini dinlemeye ihtiyacım vardı ancak ortam o kadar gürültülüydü ki hiçbir şey duyamıyordum.

Etraftaki sesler ruhumun derinlerini duymama engel oluyordu. En başta kalbimin atış sesi. Ritmik olarak çıkardığı her ses titreşimi ruhumun derinlerindeki sesi engelliyordu. Aldığım nefesteki oksijen atomları ciğerlerime her çarpışında büyük yıkımlara sebep oluyordu. Vücudumda bulunan atomlardaki elektronların dönerken çıkardıkları sesten tutayım da gezegenlerin yıldızların etrafını tavaf ederken çıkardıkları sese kadar, her ses rahatsız ediyordu şu saatten sonra beni. Elimde olsa durdururdum Dünya'yı, Ay'ı. Her gezegeni ve elektronu. Onlarında dinlenmeye ihtiyacı vardır inanıyorum, ben gibi. Dinlenip soluklanmaya, milyonlarca yıldır ettikleri bu dansı bir kenara bırakıp bir şeyler içmeye...

Bir şeyler içmeye ihtiyacım var Selin; soğuk olsun ama. Mümkünse acı olmasın; tuzlu da olmasın; şekerli de...

Mümkünse eğer maddelerden oluşmasın.

Yorgun atomlar birleşip bir bardağa dolmasın.

Dilimle tatmayım onu. İnmesin boğazımdan aşağı.

Ama içmek istiyorum bir şeyleri Selin. Ağzımı doldura doldura değil; kalbimi doldura doldura.

Öyle soğuk olsun ki söndürsün içimde yanan ne varsa.

Hatta o kadar soğuk olsun ki dondursun geçmişimden kanayan ne varsa.

Ayağa kalktı içimdeki ben. Elleriyle saçlarını kavradı, kollarını yüzüne kafes yapıp başını aşağı indirdi. Canı yanıyordu. Dışımdaki ben gülüp oynarken oturup ölmeyi beklemek içini acıtıyordu. Ölmüştü belki de kim bilir? Haberi yoktu.

Geçmişin Sanrısı (Wattys 2015 Kazananı)Où les histoires vivent. Découvrez maintenant