Bölüm 18

1.3K 166 29
                                    


(Gerçek okur kendini desteklerken belli eder! 

Kitabımızın instagram adresine hepinizi davet ediyorum. Orada hikayeden kesitler, gelecek bölümlerden parçalar ve sizlerden gelen yorumlar bulunacak.

instagram/gecmisinsanrisi

yazar instagram/omergokgoz)

             '' Mided muroyitsi?''

Gözlerimi açtığım zaman sanki bir betona dönüşmüş olan vücudum ruhuma azap verecek derecede sertleşmişti. Etrafı sonsuz renklerle örülmüş bir boşluğun tam ortasında görünmez bir sandalyenin üzerinde oturuyordum. Bayılmış olmalıyım; ne oradan önce nerede olduğumu hatırlıyordum ne de o an nerede olduğumu biliyordum. Ağırlaşmış kafam vücudumdan ayrılmak istiyor gibiydi.

İnleyerek etrafıma bakındım. Burası dünya üzerinde gördüğüm hiçbir yere benzemiyordu. Her yer rengarenk ışıklarla kaplı sonsuz bir boşluktan oluşmuştu. Gözlerimi kısıp etrafa daha dikkatli bakmaya çalıştım fakat görülebilecek hiçbir şey yoktu. Nasıl buraya geldiğimi hatırlamaya çalıştım fakat beyin fonksiyonlarımdan herhangi bir tanesini kullanmaya çalışmamla kafama şiddetli ağrılar saplanması bir oluyordu.

Derin bir nefes aldım. Aldığım nefesi geri bırakırken oturduğum sert şeyin ne olduğunu merak ettim. Altıma baktığım zaman sert bir boşlukta oturduğumu fark ettim. Neyin üzerine oturduğumu göremiyordum. İçinde bulunduğum oda, dünya, evren her ne ise her şey kamufle olmuştu. Sanki havada dizlerimi kırmış bir şekilde asılıymışım gibi görünüyordum muhtemelen.

Ellerimin arkadan bağlı olduğunu fark ettim sonradan. Arkaya bakmak için boynumu arkaya çevirmeye çalıştım, fakat başaramadım. Boynum kaskatı kesilmişti. Görebildiğim veya göremediğim her şeyi yavaş yavaş fark ediyordum. Başımın ağrısı sonsuzluk seviyesine ulaşmıştı. Etrafın rengarenk mozaikliği gözümü alıyordu. Nerede olduğumu bilmemenin korkusunu en son altı sene önce yaşamıştım. Tekrar o korku içime hücum etmeye hazırlanmıştı. Kalbimin atışları hızlandı. Yüzümden ter boşalmaya başladı. Yoksa yine mi? Bu tamamlamak istemediğim bir soruydu. Neredeydim ben, ne olmuştu bana yine?

Belli belirsiz bir kapı kapanma sesi çalındı kulağıma. Sonrasında yumuşak ayak sesleri... Birkaç kişi; insan ya da başka bir şey, emin değildim. Sonrasında tahtanın tahtaya sürtünme sesi odada yankılandı. Göremediğim gözlerin gözlerime çok keskin bir şekilde baktığından emindim. Beyninde soruları vardı ve sorularının cevaplarının bende olduğuna inanıyordu, eminimdim. Karşımdaki kişi kimse, beni pek sevmiyordu.

'' Muroyitsi maşay rib kılnıdya ahad?''

Anlayamadığım bir dilde birkaç sözcük yankılanıyordu beynimde. ''Mided muroyitsi'' de ne demekti? Ya ''Muroyitsi maşay rib kılnıdya ahad''? Anlayamıyordum. Karşımdaki kişi mi konuşuyordu; ses beynimin derinliklerinden mi geliyordu, anlamak zordu. Karşılığı olmayan kelimeler sonsuz boşlukta yankılanıyordu. Ellerimi bağlayan her ne ise iyice canımı yakmaya başlamıştı. Kafamın ağrısı düşünmemi engelliyordu. Şuan her şey mantığımı bloke etmişti.

'' İrelmüssebet iğidemeleglög nireleşidne muroyitsi?''

Ağlamak üzereydim. Dünya üzerinde hiç buna benzeyen bir dil görmediğime emindim. Ne karşımdakinin –ya da beynimdekinin- konuşma tarzı tanıdık geliyordu ne de cümlelerin hangi dile ait olduğu. Karşımdakinin öfkesini sezebiliyordum. Söylediği cümlelerin karşılığını veremediğim için içinde bulunduğum durumun gerginlik seviyesi artıyordu. Ne dediyse aynen söylemeye karar verdim.

Geçmişin Sanrısı (Wattys 2015 Kazananı)Where stories live. Discover now