Bölüm 15

1.6K 287 28
                                    

(Bu bölümü yorumlarını uzun tutup bütün düşüncelerini belirterek beni mutlu eden ve hikayeyi arkadaşlarına önerip okunmasını arttıran okurcanlarıma hediye ediyorum) (YORUMLARINIZI EKSİK ETMEYİNN :)

Silahı aldıktan sonra bir süre benim çantamda bir süre de onun çantasında saklayarak okula getirdik götürdük. Yakalanma korkusunu bir yana bıraktığımız zaman bu aleti nasıl kullanacağımızı bilmemek ayrı bir sorun çıkartıyordu karşımıza. Bu adamlar karşımıza çıktığı, alnımıza silahları koydukları zaman ne diyecektik? 'Bizimde var ama kullanmayı bilmiyoruz' mu diyecektik? Elbette bunları kullanmayı öğrenecektik fakat aklımıza ne yapacağımıza dair bir bilgi gelmiyordu.

Önce internetten araştırmayı denedik. Bazı bilgilere ulaştık elbette, en azından başlangıç olacak düzeye gelmek için yeterli olabilirdi. Bir takım internet sitelerinde silahın parçaları, nasıl sökülüp takıldığı, hedefin nasıl alınacağı ve basit atış teknikleri hakkında eğitici videolar ve bilgilendirici yazılar keşfettik. Bazı özel videolar ise deepwebte karşımıza çıkmaktaydı fakat bunlar ileri silah teknikleri olduğu için önemsemeyip kapattık. En önemli ve başlangıç olabilecek bilgileri deftere not aldıktan sonra bunları denemek için gün belirledik. Sıra diğer bir sorun olan bunları denemek için yer bulmaktaydı. Nerede bu tür atışlar yapılır emin değildik. Bir süre araştırma yaptıktan sonra Selim'in evinin sekiz on kilometre ilerisinde boş tarlaların olduğunu keşfettik. Oraya götüreceğimiz içi boş şişeleri hedef olarak kullanacak ve talim yapacaktık.

Bu düşüncelerimden annemin kapıyı tıklatıp içeri girmesiyle sıyrıldım. Duştan yeni çıkmıştı, saçları ıslaktı. Üzerine giydiği beyaz bornozun bel bağcıklarını bağlamıştı. Islanmış saçlarını kurulamak elindeki havluyu kafasına sürtmekteydi. İçeri girer girmez odaya dolan şampuan kokusu odanın havasını değiştirmişti.

''Daha uyumadın mı oğlum?''

''Hayır anne, düşünüyordum öyle.''

''Ne düşünüyordun bakalım?''

Tüm sevecenliğiyle yatağa oturmuş bana doğru bakıp gülümsüyordu. Hayallerimi ve düşüncelerimi her zaman önemserdi. Şimdi de ne düşündüğümü öğrenmek ona mutluluk verecekti; ama doğruyu söyleyemezdim.

''Sınavı düşünüyorum, az kaldı. Ne yaparım acaba, kazanır mıyım sence?''

Dedim annemin yüzüne şefkatli bir gülümseme yerleşirken. Cevap vermeden önce elimden tuttu.

''Sen çalıştın oğlum. Allah'ın izniyle çalışan hep kazanır. Sen gönlünü ferah tut.''

Annemin bu sözleri aslında aklımda o konu olmamasına rağmen içimin ferahlamasına sebep olmuştu. Annemin yüzüne umutla bakıyordum. Sınavlar gelir, geçer ama annemin sevgisi baki kalır diye düşündüm bir an.

''Hadi yat sen, iyi geceler oğlum.''

''İyi geceler annecim.''

Annem çıkarken ışığı ve kapıyı da kapatmıştı. Karanlık odanın verdiği huzur göz kapaklarımı ağırlaştırmıştı.

Rüyamda yemyeşil çimlerin, uzunca ve çok yapraklı ağaçların bulunduğu oldukça büyük bir parktaydım. Vücudumu en az ruhumu hissettiğim kadar hafif hissediyordum. Bazen taşlık yollarda bazense yeşil çimlerin üzerinde koşturuyor, kendi çapımda oyun oynuyordum. Yanımda kim olduğunu bilmediğim fakat- nedendir bilinmez- inanılmaz sevgi duyduğum bir çocuk daha vardı; benden en az yedi, sekiz yaş daha küçük bir bebekti; üç, dört yaşlarında olmalıydı. Birlikte ruhumuzu oyunlarla besliyor, hareket etmeye muhtaç bacaklarımızı istediğimiz yere özgürce götürüyorduk.

Geçmişin Sanrısı (Wattys 2015 Kazananı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin