Bölüm 10

2.1K 458 89
                                    


Merhaba arkadaşlarım, 10. bölümde bir etkinlik yapacağız sizinle. Etkinlik çok basit. Hikayeyi okurken, (****) kısma geldiğiniz zaman medyadaki videoyu oynatacaksınız ve yazıyı okurken aynı anda sesi de dinleyeceksiniz :) buraya videonun linkini de yazacağım ayırca. İyi eğlenceler :) Bu bölümün iki parçasına da yorum yapmayı unutmayın lütfen :)
https://www.youtube.com/watch?v=UWl3Nd5HzMo

Bu çocuk ya cidden iyi rol yapıyordu ya da gerçekten ağlıyordu. Bunu şuan anlayamazdım ama rol yapıyor olmasını diledim.

Arada hıçkırarak arada ağlama sesleri çıkararak çarşafın altında on dakikaya yakın kalmıştı. On dakikanın sonunda çarşafın altından gizlice bana bakarak tek gözüyle göz kırpıp gülümsemişti. Bu son iki ayda annemi rüyamda görmemden sonraki ikinci mutluluğum olmuştu. Ne yaşamış olursam olayım bu insana yardım etmek bazı acılarımı göz ardı etmeme yardımcı oluyordu.

Daha sonra çarşafın altından çıkıp sanki benden özür dilermiş gibi bana sarılıp kulağıma teşekkür ederim diye fısıldamıştı. Sarılma bittikten sonra ona bakıp gülümsemiştim. Her şeyin en iyisini hak ediyordu. Daha sonraki bir saatimizi muhabbetle geçirmiştik.

''Abi buradan nasıl kurtulacağız? Sen neler neler yaşamışsın benim de sonum yakın. Çok korkuyorum Arda.''

Korkusu gözlerinden okunabiliyordu zaten, söylemeden de anlaşılabilir nitelikteydi. Ne konuşsak, ne anlatsa sonunda lafı 'buradan nasıl kurtulacağız' a bağlıyordu. Korku havada elle tutulur gözle görülür haldeydi. Benim için fark eden bir şey yoktu. Ölmek artık bir son değil belki de bir kurtuluştu bana.

İnsan ölmekten neden korkar diye düşünürdüm eskiden. Bu hayatı bize veren, elbette geri alacaktır ama insanlar canlarını o kadar sahiplenmişlerdir ki ölmeyi sanki sonmuş gibi addederler. Yok olmaktan korkarlar.

Kimisi ise toprağın altına girdikten sonra olacakları düşündüğü için korkar. Bedeninin çürümesi ve böceklerin onu yiyip ayrıştırarak geldiği yere, toprağa geri dönmesi ağır gelir insana. Ancak belki de ruhundan ayrılmış bir bedenin parçalanması insana huzur veriyordur, ruhsuz bir bedenin tek istediği yok olmaktır; insan bunu asla düşünmek istemez.

Bu düşüncelerim kapının açılma sesiyle havada dağılıp gitmişti. İçeri giren kişi renkli entarili, uzun boylu, yüzünü bir kapüşonla kapatmış olan yanık yüzlü kadındı. Neden gelmişti ki şimdi? Yoksa yakalanmış mıydık?
Selim'in yüzüne doğru baktım. Onunda ifadelerinden umutsuzluk akıyordu. Sonumuzun ne olacağını biliyorduk, yine de bu işe girişmiştik. En kötüsü de Selim'in başına neler geleceğini bilmiyor olmasıydı. Yüzünü odada şöyle bir gezdirdikten sonra benimle Selim'in tam ortasına bakarak seslendi.

''İkiniz! Benimle gelin.''

Bu ses tanıdık değildi. Kim olduğunu bilmiyordum fakat bu iyiye alamet değildi. Sesi anlamsız bir şekilde kalın ve yapmacık çıkıyordu. Yanık yüzlü kadına da bir şeyler yapmış olabilirlerdi. Sonumuzun yakın olduğu her halden belliydi.
Çaresizlik içinde ayağa kalkmıştık. Acaba bize ne ceza vereceklerdi? Aslında ne ceza vereceklerini ben tahmin edebiliyordum fakat Selim bilmiyordu. Birlikte öğrenecektik.

Kapıdan dışarı çıktığımız zaman arkamızdan kapıyı kapatan kadın önümüze geçip kendisini takip etmemizi söyledi. Arkasına takılıp onu takip etmeye başladık. Her zamanki bir takım koridorları geçtikten sonra cehennemin kapısı olan, o piercingli canavarın odasına varmıştık. Tam kendimi o odaya girmeye hazırlamışken hızlıca kapının önünden geçip ikiye ayrılan koridorlardan sağdakine girmiştik. Anlamaz gözlerle Selim'e baktım. O daha önce buraya gelmediğinden dolayı bir şeyden haberi yoktu yalnızca yürüyordu.

Geçmişin Sanrısı (Wattys 2015 Kazananı)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora