Bölüm 5

2.9K 590 75
                                    

   

          Selin'in beni getirmek istediği yere geldiğimiz zaman biraz irkilmiştim doğrusu. Sağlı sollu dizilmiş içinden renkli renkli ışıklar fışkıran bir çok eğlence merkezinin ve kumarhanenin olduğu, etrafta para karşılığı ilişkiye giren kadınların ve onları pazarlayan siyah takım elbiseli, gece bile güneş gözlüğüyle gezen adamların dolaştığı tehlike ve heyecan kokan bir sokağa girmiştik. Elimi taksicinin parasını vermek için cüzdanıma attığımda çok geç kaldığımı anlamıştım. Selin ben şaşkın şaşkın etrafa bakarken parayı ödemiş dışarı çıkmak için beni bekliyordu bile. Taksimetreye baktığımda zaten o paranın benden çıkmayacağını anladığım zaman biraz utanç birazda sevinç duyguları içinde arabadan indim.

        Nereye gidiyoruz diye sormak geldi içimden ancak sormadım. Bence şeytanımda tırsmıştı biraz. Onunda sesi çıkmıyordu şimdilik. Selin elimi tutmuştu. O an nereye gideceğimizin önemi yoktu sanırım. Bir çok pavyonun önünden geçip sağa döndük. Gecenin ve şarabın verdiği sarhoşlukla kahkaha atan insanlar geçti yanımızdan. Yolumuzun üzerinde soldaki bir meyhaneden bağrışma sesleri geliyordu. Bir kadın parasının verilmediğini söyleyip bağırıyordu. Nereye gittiğimizi öğrenme isteği artık korkudan çok heyecandan olmaya başlamıştı. Nereye gittiğimizin bir önemi yoktu ama yine de bilmek güzel olabilirdi.

      Sade ışıksız bir mekânın önüne gelmiştik sonunda. İçerinden hafif müzik sesleri yükseliyordu. Selin kapıda durup bana baktı ve gülümsedi. Hadi dedi fısıldayarak şeytan. Hep oralarda bir yerde olduğu aşikârdı ancak başını şimdi çıkarmıştı girdiği çukurundan.

        Kapıdan içeri girdiğimizde müzik sesi kulağıma daha fazla gelmeye başlamıştı. İnsanların müzik dinlediği ve yan yana oturdukları, sevgililerin el ele tutuşup öpüştükleri küçük loş bir salonu geçtikten sonra biraz daha aydınlık ancak boş bir odaya girmiştik. Duvarları metalik gri kapısı demirden, mahpus hane köşesini andıran bir odaya girmiştik. Odada hiçbir eşya yoktu ama beni orada şaşkınlıktan öldürebilecek birisi hemen karşımda duruyordu!

''Enişte! Sen ne yapıyorsun burada?''

''Sürprizimi beğenmedin mi?''

''Ne, ne sürprizi? NE OLUYOR?''

           Dememle suratıma kocaman bir yumruk yemem bir olmuştu. Ne kendimi savunacak zamanım ne de yere düşerken kafamı yere çarpmaktan kurtarabilecek kadar refleksim olmuştu o şaşkınlıkla. Kafamı çarpmamla bayılmışım.

         Başımda inanılmaz derecede büyük bir ağrı, ağzımda iğrenç bir kan tadı vardı. Burnumun kırılmasıyla fışkıran kandan dolayı ciğerlerime de kaçan akıntı beni nefes almakta zorluyordu. Kendime biraz gelir gibi olduktan hemen sonra öksürmeye başlamıştım. Sonsuzluk gibi gelen bir süre öksürdükten sonra ağzımdaki kanı bağlı olduğum sandalyenin yanına tükürdüm. Halen gözlerimi açmakta zorlanmaktaydım. Etrafı flû görüyordum ama buranın tanımadığım bir yer olduğunu anlamak zor değildi. Bembeyaz duvarları ve bembeyaz bir kapısı olan bir yerdi. Beyaz bir sandalyeye beyaz iplerle bağlanmıştım. Üzerimdeki kıyafet tek parça bir entari şeklinde bembeyaz bir elbiseydi. Ama az önce tükürdüğüm kanın bir kısmı bulaştığı için kırmızı lekeleri oluşmuştu yerde ve kıyafetimde. Başım çok ağrıyordu. Vücudumda anlamsız bir uyuşukluk vardı ve karnım çok açtı. Boğazım kurumuştu. Ne kadar zamandır buradaydım bilmiyordum ancak popomdaki ağrı uzun zamandır buradasın diyordu. Ellerim bağlı bulunmaktan şişmiş ve acıyordu. Neler olduğunu hatırlayamıyordum zihnim çok bulanıktı. Gözlerim ağırlıktan açılmıyordu nerdeyse. Uyku beni çağırıyordu

Geçmişin Sanrısı (Wattys 2015 Kazananı)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora