Bölüm 3-BEYİNLER BİRLEŞİNCE

280 56 20
                                    

Oda birden kanat sesleriyle doldu. Başkanın içerde olduğu sürece kendini frenleyip saygısız sayılabilecek bir hareket yapmaktan çekinenler birden gevşeyivermişlerdi. Ufuk ülkesinde ceza diye bir kavram yoktu. Herkes birbirini çok değerli bulduğu ve sevdiği için doğalarında olan hassasiyet her alanda kendini belli ederdi.

Coşan Dere, oturuyor olmanın sıkıntısıyla kollarını gerip başını arkaya öne eğerek rahatlamaya çalıştı. Belli belirsiz bir zihin sesiyle "ne biçim iş" dedi; -Ben de Güneşli Yol gibi düşünüyorum. Bizim halledemeyeceğimiz neyi yapabilir ki çocuklar?

-Sen uzun zamandır ülke dışındaydın değil mi? -Uçuk pembe renkli elbisesi içinde, su perisi kadar güzel varlık gülümsedi. Gençlerin bu tez canlılığını ve her şeyi en iyi ben bilirim tavırlarını, öyle iyi anlıyordu ki. Sevgi dolu gözlerle, konuşana baktı. -Olayların detaylarını bilmemen çok normal. Ama inan yaşananlar mantık sınırlarının ötesine geçti. İnsan ırkı git gide bir uçuruma doğru gidiyor ve biz bunun doğal olduğuna inanmıyoruz. Mantıklı olmayan o kadar çok davranış var ki. Hangi birini sayayım. Çok mutsuzlar, daha da kötüsü umutsuzlar. Ruhlarından yaşam sevinci alınmış gibi. Bizlerin kendimizi deşifre etmeden bir şeyler yapabilmemiz olanaksız. Ayrıca insanlara yasalarımız gereği doğrudan müdahale edemeyiz. Yapılması gerekenler bizim hareket sınırlarımız dışında olabilir.

Okşayan Rüzgar'ın konuşması bazılarınca onaylanırken, muhalif olanların bir ağızdan konuşmaya çalışmaları ortamı anlaşılmaz hale getirivermişti.

Sessiz Işık kendisine bırakılan liderlik görevini diğerlerine hatırlatmak istercesine gürültülü bir şekilde genzini temizledi. Başını kaldırıp susmalarını bekledi. Odada hiçbir düşünce titreşimin kalmadığını görüp memnuniyetini bir tebessümle gösterdi.

-Bu şekilde devam edemeyiz. Sizleri tedirgin eden bir şeyler olduğunun farkındayım. Ama önce ben hatırlatma amaçlı açıklamamı yapayım, sonra siz sorun tamam mı? Derin bir soluk alıp zihinsel onaylamayı bekledi. Herkes sakinleşmişti. Başlarını salladılar.

-Algıladığım kadarıyla bazılarınıza, hatta çoğunuza sadece yapacağınız görev anlatılmış. Nedeniyle ilgili pek bir bilgi verilmemiş. Durum hakikaten bizim denetimimizden tamamen çıktı. Bu zamana kadar suyun akışını bulacağı umuduyla bekledik oysa tam aksi oldu. Araştırmalarımız sonuçsuz kaldı. Bu çok endişe verici ve üzücü arkadaşlar. Okşayan Rüzgâr'ın dediği gibi, insanlar birbirleriyle olan duygusal iletişimi, nerdeyse kaybettiler. Merhamet, sevgi, saygı ve en önemlisi yaşam sevinçlerini, hırslarını yitirdiler. Artık daha güzel bir yarın dileyen yok. Durumun vahametini anlayabilmeniz için dün gelen veriyi sizinle paylaşmalıyım.

Gözlerini bir noktaya dikerek bilgilerini tararken sordu;

-Aranızda seppuku'nun ne olduğunu bilen var mı?

Ufuk insanları içindeki deneyimsiz gençler sadece kendi görevlerine odaklanır, dış bilgilere beyinlerini kapatırlardı bu nedenle merakla Sessiz Işık'a baktılar.

-Çok garip, gerçekten garip yani benim için ama eminim sizlerde tuhaf bulacaksınız. Bana ulaştırıldığı şekilde aktarmak istiyorum. "Günümüz Japonya'sında neredeyse hiç yapılmayan ve birçok prosedürü olan, onurlu bir intihar şekli olarak bilinen seppuku hiçbir kurala uyulmadan yapılmaya başlanmıştır". -Sessiz Işık arkadaşlarına baktı. Başını sallayıp "anladınız mı" dedi; -Sizce de acayip değil mi? Oysa Japonlar kurallara olan sadakatleri ile tanınırlar. Garip bir olay daha anlatayım. Yüzme bilmeyen onlarca Hintli, Ganj nehrine atlamış ama en az bunun kadar garip olansa, bir yığın insan hiçbir şey yapmadan sadece boğulanları seyretmiş. Diğer ülkelerdeki intiharlar için artık envanter tutmaktan vazgeçtik. Hiç kimse de bunu umursamıyor, adeta görmüyorlar, duymuyorlar.

Uçan Yaprak kaşlarını çatıp omuzlarını sıktı. "eee, yani?" dedi; Ne var bunda? Dünyada ilk kez toplu intiharlar olmuyor ki? Tarikat üyeleri, psikolojisi bozuk fanatikler! Hala daha pek çok yerde eski toplu mezarlar bulunup duruyor.

Sessiz ışık parmaklarını şıklattı. Elini Uçan Yaprak'a doğru uzatıp salladı. "bravo" dedi.

-Çok doğru bir noktaya değindin ama toplumun diğer bireyleri derhal bu duruma tepki verir ve sorumlu veya sorumluları arardı.

-Şimdi farkı ne? İnsanların duyarsızlıkları bilmediğimiz bir şey değil.

-Farkı! kimsenin umurunda olmaması. Hiç kimsenin umurunda değil. Yetkililer üstün körü bir açıklama yapıyor ve olay kapatılıyor.

Çağlayan Nehir, aralarında en genç olanıydı. Durumu tam kavrayamamanın sıkıntısını duyuyordu.

-Yani tüm bu brifingler, çalışmalar sadece dünyadaki çok sayıdaki intiharlar mı? Yüzeysel bakıldığında çok çarpıcı bir tespit olduğunu kabul edebiliriz belki ama hepsi bu mu yani?

-Evet! Şimdi konunun özüne geliyoruz işte. Tabiki değil. Ama insan dediğimiz canlıya en yakışmayanı bu. Sadece psikolojik değil ekonomik düzenleri de tepetaklak olmuş durumda ve düzeltilmesi için de çabaları yetersiz kalıyor. Git gide daha fazla kaosa sürükleniyorlar. Kısa bir süreliğine bu durumdan yaralanmak isteyenler çıkıyor ama onlarında çaldıkları çırptıkları tükenecek sonunda. Hükümetler çaresizce sadece seyrediyorlar.

Çağlayan Nehir inancı tazelenmiş bir ses tonuyla "O zaman bende arkadaşlarıma katılıyorum" dedi; -Bu kadar korkunç bir anarşi ortamında, bir avuç çocuk ne yapabilir ki? Fazla hayalci davranmıyor muyuz?

-O zaman tekrar başlangıç noktamıza döndük değil mi? "Neden çocuklar?" diyenlerin, şüphelerini gidermeye çalışıyorduk. İnsanların durumunu gördük. Uzun zamandır araştırıyoruz. Garip ama çocuklar kendilerini, bu durumun dışında tutmayı başarıyorlar. Onlarda karamsarlık, mutsuzluk, boşvermişlik yok. Aksine büyüklerini ayağa kaldırmaya çabalıyorlar. Olayların tam farkında olmasalar da sorguluyorlar. Bilinçli bir davranış olduğunu sanmıyorum ama zihnen korundukları gerçeğini göz ardı edemeyiz. Masumiyet mi dersiniz başka bir duyguya mı atfedersiniz bilemem. İşte bu nedenle çocukları seçtik. Uygun donelere sahip çocuklar buraya getirilip eğitilecekler. Bu konuda en önemli görev bizlere düşüyor. Hepinize gereken bilgiler aktarıldı. Eğer uygun çocuklar sadece bir dünya ülkesinden çıkıyorsa hiç tereddüt etmeyin ama çok farklı ülkelerden çıkıyorsa yine tereddüt etmeyin çünkü önemli olan istenen vasıflara sahip çocukları bulabilmek. Önünüzde çok çok uzun bir liste var. Yine de işinizi kolaylaştıracak bir veriyi gözden kaçırmanız mümkün değil. İnsanların DNA'larında iki iplikçik sarmalı varken bu çocuklarda dört adet var. Diğer verilerle de birleşirse mükemmel çocuğu bulmuşsunuz demektir.

-Bu nasıl olabilir? İnsan DNA'sında iki iplikçik olduğu kanıtlanmış bir gerçek!

-Karar Kurulu Üyeleri dört sarmallı bir bebeğin varlığını keşfettiler ve başkalarının da olması gerektiğini düşünüyorlar. Bilirsiniz kimse tek ve emsalsiz değildir. O bebek varsa başkaları da vardır.

UFUK ÜLKESİDove le storie prendono vita. Scoprilo ora