17.BÖLÜM-SONSUZ YÜZLÜ ELMAS

86 21 14
                                    

17.BÖLÜM

SONSUZ YÜZLÜ ELMAS

Uyandıklarında her hangi bir tedirginlik duymuyorlardı. Zihinlerine; iki gün boyunca çevrelerinde kimsenin olmayacağı, istediklerini yapabilecekleri olgusu yerleştirilmişti. Odalarında kalabilir, arkadaşlarıyla bir araya gelip istediklerini yapabilirlerdi. Rahatlama sağlayan eller beyinlerine uzanmış ancak yönlendirme adına hiç bir davranışta bulunmamışlardı. İkaruslar; "korku ve heyecan insan beynini uyanık ve yaratıcı tutuyor" düşüncesi ile çocukların özgür iradeleriyle hareket etmelerini istiyorlardı.

Noah, uyanıp kahvaltısını etti. Dişlerini fırçalamak için girdiği banyodan çıktığında odasının büyüyüp genişlemesini, her bir arkadaşı için yerleştirilmiş, rengârenk rahat koltukları, ortadaki sehpanın üzerindeki hazırlanmış meyve, pasta ve börekleri yadırgamadan çabucak giyinip arkadaşlarını beklemeye başladı. Kisho ise yatağında, Doğrulup oturmuş, tedirgin bakışlarla bacağını inceliyordu. Bir gün önce Aleda'nın yerleştirdiği tahtalar alınmış, ayağı yumuşacık bir yastığın üzerine konulmuştu. Bacaklarını yatağından aşağı sarkıttı,  parmaklarının ucuna bastı. Hiçbir acı duymuyordu. Sevinçle koşarak banyoya girdi. İçi içine sığmıyordu. Akşamın heyecanı hala yatışmamıştı. "bu gece neler bulacağız acaba" diye düşündü. Masanın başına oturup iştahla kahvaltısını atıştırmaya başladı, daha bitirmemişti ki kapısı tıklatıldı. Kalkıp kapıyı açınca Egor ile Ai-mu' nun geldiğini gördü. Ai-mu göz kıptı.

-Hadi tembel hepimiz Noah'ın odasındayız, üstünü değiştir ve gel.

Noah'ın odasında tam kadro, Kisho'yu beklerken bacaklarını altlarına alarak rahatça koltuklarına gömüldüler. Meyvelerini ısırıp her biri kendi düşüncelerine daldı. Konuşmak gibi bir gereksinimleri yoktu çünkü bir aradaydılar ve sessizlik yüreklerini huzurla dolduruyordu.

Kisho odaya girince hepsi bacağına bakıp iyi olduğu için ne kadar mutlu olduklarını belirttiler. Fil, kuş, tavşan şakalaşmalarından sonra Murat Can pencereye doğru yürüdü. Perdeyi yana doğru çekti, gökyüzüne baktı.

-Hava kararır kararmaz yukarı çıkacağız. Hadi Nan! hepimiz bir arada olduğumuza göre lütfen bize yukarıda başka neler gördüğünü anlat.

Herkes merak dolu bakışlarını Nan'ın yüzüne dikti. Nan'da pembe ışıklı koridordaki heykelleri, tabloları ve girdiği diğer iki odayı anlattı.

-Karanlık odadan beni neyin kurtardığını bilmiyorum. Ama bu kadar korktuğumu hiç hatırlamıyorum. Teleklerle dolu oda belki garip ama sıradan işte. Yukarı çıkınca hep beraber dördüncü odaya gireriz.

Arlo; iki odanın da üzerinin bir kalemde çizilivermiş olmasına bir anlam verememişti,.

-Ama biz bir ve ikinci odayı görmedik. Sen farklı görürsün biz farklı değil mi?

Kendisi gibi düşünen olup olmadığını anlamak için yüzlerine baktı.

Audel; mahcup bir tavırla önüne bakarak gülümsedi. Özür diler bir tavırla "Kusura bakmayın arkadaşlar" dedi.

-Düşüncelerinize izinsiz baktım sanmayın lütfen siz bana açık ileti gönderdiniz ve Arlo; sadece üç arkadaşımız o odaları merak ediyor Arlo. Diğerleri Nan'ın anlattıklarıyla yetiniyor ve ilginç bulmuyorlar. Hatta karanlık odanın kapısının önünden bile geçmek istemiyorlar. Yani demokrasilerde çoğunluğun fikri geçerlidir.

Nan; heyecanla arkadaşlarına bakıp üç dört kez alnına vurdu.

-Ah nasıl da unuttum. Size göstermem gereken bir şey var.

Hızla odadan çıkışı ve geri dönüşü arasında bir dakika geçmişti. Ortaya geldi. Gömleğinin altından yavaşça beyaz teleği çıkardı. Hepsi ayni anda heyecan dolu bir "uvvv" sesi çıkardılar.

UFUK ÜLKESİWhere stories live. Discover now