47.BÖLÜM-SİVRİ ÖKÇELER SADECE ZARİF OLMAYA YARAMAZ.

53 14 4
                                    

47.BÖLÜM

SİVRİ ÖKÇELER SADECE ZARİF OLMAYA YARAMAZ

Salona girdiklerinde, kendilerine gelmiş, yıkanmış ve elbiselerini değiştirmiş kadınlarla karşılaştılar. Çocukların yoldaşlarla oynayışlarını seyrediyorlardı.

İri yarı, vahşi görünümlü köpeklerden önce çok ürkmüşler ama bebeklerinin kahkahalar atarak onlarla oynadıklarını ve onlarında; zarar vermemek için, büyük bir özen gösterdiklerini görünce rahatlamışlardı.

Lena Gonzales inanmaz gözlerle; salona giren çocuklara bakıyordu. Sanki konuşursa büyü bozulacak, bu minicik bedenler yok olacak diye korkuyordu. Kendini zorlayarak fısıltıyla konuştu.

-lütfen lütfen gelin, çok yorulmuş olmalısınız. Şu rahat koltuklara oturalım. Öyle küçüksünüz ki! Yaptıklarınıza ve gerçek olduğunuza inanamıyorum. Önce yetişkin birer cüce olduğunuzu düşündüm. Son derece akıllı ve becerikli cüceler ama değilsiniz değil mi? En büyüğünüzün yaşı benim çocuklarımdan belki bir, iki yaş fazladır Nasıl! Nasıl Başardınız!

Elini yüzünün önünden salladı.

-Neyse boşverin! Nasıl olsa anlamayacağım. Mucizelere de inanmak lazım değil mi?

Murat Can güverteyi eliyle işaret eti;

-Dışarıdaki adamları görmüş olmalısınız ama onlardan korkmanıza hiç gerek yok.

Dördü de gülümseyerek başlarını salladılar. Aşçı ve bakıcı bildikleri kadarını anlatmışlar, güverteye çıktıklarında da adamların durumunu görmüşlerdi.

Lena Gonzales, sırtını dikleştirip ellerini dizlerinin üzerine koydu;

-Başta çok korktuk. Yerimizden kımıldamadan, adamları seyrettik. Sonra korkumuza gem vurup, yanlarına yaklaştık ama hiç kımıldamıyorlardı. Hatta Mia, adamın birini ayakkabısının ucu ile dürtükledi. Kimseye zarar veremeyeceklerini anlayınca, önce o ikisini kamaraya taşıdık. Sonra Aşçı; kaptan köşküne çıkarak diğerlerinin ayaklarındaki ipi çözdü ve iki adamı küt diye alt güverteye indirdi.

Bu cümlesinden sonra dördü de kahkahalarla güldüler. Kendilerine onca kötülük yapanlardan, ikisinin canını yaktıklarını düşündükleri için çok mutluydular. Lena Gonzales aşçıyı işaret etti.

-Tabi o da az hırpalanmadı. Lütfen koca koca insanlar ne biçim konuşuyorlar diye düşünmeyin. İnanın elime sivri bir bıçak verseler dördünün de zevkle gözlerini oyardım. Neyseki çocuklarımıza bir şey yapmamışlar.

İki Kadın da; ruhen ve bedenen öylesine acı verici günler yaşamıştı ki; bir saniyeliğine göz göze gelen çocuklar ve bakıcı kadın hemen gözlerini önlerine indirdiler. Kendilerine yapılan işkenceleri belki ilerde anlatabilirlerdi ama şimdi zamanı değildi.- O iki adamı da diğerlerinin yanına koyup kapıyı da kilitledik.

Nicholas kadınların zayıf, naif bedenlerine baktı. Aşçı da ufak tefekti.

-O adamlar oldukça iri tiplerdi. Nasıl taşıyabildiniz?

Mia Garcia, kahkaha atarak ayağını kaldırdı, sivri uçlu ayakkabısını gösterdi.

-Kollarından tutup sürükledik, bir yere takılınca da tekmeledik.

Üç kadında neşeyle gülüyorlardı ama göz pınarlarında akmaya hazır yaşların beklediği de belli oluyordu.

Lena Gonzales kendine hakim olmak ister gibi; heyecanla yumruklarını sıkıp duruyordu.

-Sakin davranmaya çalışıyorum ama içimden her birinizi kucağıma alıp bulutlara kadar fırlatmak, tüm dünyaya bu çocuklar hayatımızı kurtardı diye bağırmak geliyor. Yani böyle bir durumun sözlerle teşekkürü olamaz ki! Aslında minnetimiz kendimizden çok çocuklarımız için. Onların ağlayışlarını, çığlıklarını dinlettiler bize!

O saniye; onurlarını, gururlarını unutan kadınlar, karşılarındakilerin çocuk olduğuna aldırmadan, frenledikleri gerçek duygularını, serbest bırakarak acı ile hıçkırarak ağlamaya başladılar. Teselli edilebilecek gibi görünmüyorlardı. Çocuklar ne yapacaklarını şaşırmışlardı.

Miguel arkadaşlarına baktı. Aldıkları onca eğitimin arasında yetişkin insanları yatıştırma becerisi yok gibi görünüyordu;

-Bıçkın, Duman, Zıpkın, Fırtına ne olur siz bir şeyler yapın.

Yoldaşlar da durumun farkındaydı. İki saniye sonra herkes, Bıçkın'ın yerde yuvarlana yuvarlana kuyruğunu yakalama çabasını, Duman'ın ön patilerini Zıpkın'ın sırtına koyarak yürümesini, Fırtına'nın etrafta bulduğu topları kadınların kucaklarına atma çabasını seyrederek gülüyordu.

Biraz sakinleştiklerinde Maja ilerdeki kamarayı işaret etti;

-Lütfen hiç biriniz sağdaki ikinci odaya girmeyin.

Lena Gonzales, olumsuz anlamda başını salladı. Ayağa kalktı! Çabuk çabuk konuşmaya başladı!

-Ah! Kendi acımıza o kadar gömülmüştük ki bir an daldık. Maalesef o hatayı yaptık. Yani o korkunç görüntü! Mürettebatı bir odaya kapattıklarını biliyorduk ama! Zavallılar! İki gün önceye kadar sağdılar. Onlara neden kıydılar ki? İstedikleri bizdik. Büyük ihtimalle dün yada bugün vurmuş olmalılar yoksa o ikisi de çoktan ölmüş olurdu. Aslında iyiki bakmışız. "Maalesef" dememin nedeni görüntünün korkunçluğu!

Çocuklar şaşırmışlardı. Egor'un hologramında gördüklerinden sonra o odaya girmeyi düşünmemişlerdi bile;

-Mürettebatın arasında yaşayanlar mı var? Hepsini kan gölü içinde görünce!

-Ah! Evet! iki kişi hala daha soluk alıyordu. Altta kalmışlardı. Onları başka bir odaya aldık. Yaralarını temizlemeye çalıştık, ısıyı da düşürdük yine. Umarım arkadaşınız uyanınca onları da tedavi edebilir.

Çocuklar sevinçle hüzün arasında kalarak birbirlerine baktılar. Aleda'nın yedi saattir yaşadıklarını biliyorlardı. Çok yorgun ve bitkindi ama bir iki saat daha uyursa, o insanlar ölebilirdi. Aleda'da dahil olmak üzere hiç birinin bunu kaldırabileceğini düşünmüyorlardı..

Erin ve Maja koltuklarından fırlayıp koşarak Aleda'yı uyandırmak için odasına gittiler. Hiç olmazsa yarım saat dinlenebildiğini düşünüp kendilerini teselli etmeye çalışıyorlardı. Aleda ise adeta baygın gibiydi. Yanaklarından öpüp seslenmelerine rağmen uyandıramadılar. Maja banyoda ıslattığı mendille okşar gibi yüzünü ve boynunu silince gözlerini açabildi. Bitkinliğine rağmen hemen doğrulup endişeyle hayata döndürdüklerini sordu;

-Ne oldu? Bir terslik mi var Maja? Birisi mi kötüleşti?

-Hayır hayır canım. Herkes çok iyi ama sana mutlu olacağın ancak hemen kalkman gereken bir haberimiz var. Öldüklerini düşündüğümüz gemi mürettebatından iki kişi yaşıyor ancak sana ihtiyaçları var.

Aleda hızla yatağından kalkarken ne kadar sevindiği belli oluyordu.

-Gerçekten mi? Hemen yanlarına gidelim. Zihinsel bir yaraları yoksa birkaç dakikamı almaz. Maja ve Erin; arkadaşlarının titrediğini görünce yürümesine yardımcı olmak için kollarına girdiler. Aleda; hala başı dönüyor olmasına rağmen metanetle kendiyle savaştı. Koşullar ne olursa olsun; İkarusların verdikleri bu yeteneğin; onur ve gururla taşınması ve ihtiyaç olduğunda da taçlandırılması gerektiğini düşünüyordu.

Tekraryatağına dönerken, yorgun ama mutluydu çünkü adamların durumu bir saati değilon dakikayı dahi çıkarabilecek gibi görünmüyordu. Aşırı kan kaybetmişlerdi. Odaısısının donma noktasına getirilmesi, metabolizmalarının yavaşlamasını ve bukadar zaman yaşayabilmelerini sağlamıştı. Vücut yeterli kanı oluşturuncayakadar bitkin olacaklardı ama iyileşeceklerdi.    


UFUK ÜLKESİWhere stories live. Discover now