BÖLÜM-7 YENİ BİR YAŞAM

140 30 9
                                    

Murat Can uyanıp odasını incelemişti. Kendisine ait olmayan hiçbir şeye dokunmaması gerektiğini biliyordu. Yurttaki en sıkı kurallardan biriydi bu. Garipti. böyle güzel bir odayı daha önce rüyalarında bile görmemişti. 

Minik kirpi, tavşan, tavuk ve kuş resimleriyle bezeli sarı yatak örtüsünü bilinçsizce itekledi. Nedense ilk aklına gelen yere basarsa uzun tüylü bembeyaz halıyı kirleteceği düşüncesiydi. hemen ayaklarını kucağına çekip altlarına baktı, temiz olduklarını görünce rahatlayarak derin bir soluk aldı. 

Kapıya doğru baktı, birilerinin gelip azarlamasını hatta "ne işin var senin bu odada" diye bağırmasını bekledi ama gelen giden yoktu. Son kez nerede olduğunu hatırlamaya çalıştı. Yetimhanenin yatak odası gözlerinin önüne geldi. Kaşlarını çatarak, hafızasında gidip gelen topun ne olduğunu anımsamaya çalıştı. Gözlerini kırpıştırdı. Elini hala acısını hissediyor gibi kulağına götürdü. Gayri ihtiyari parmakları cebine gitti, araştırdı ama temizdi ve olanları hatırlayıverdi.

Yerde duran terlikleri ayağına geçirip camın önüne doğru yürüdü. Perdeleri kenarlara doğru çekti. Yatakhane veya ceza odası gibi ikinci katta değildi ve karşısında; demir parmaklıklar, gri, sisli duvarlar yoktu. Yemyeşil bir bahçe olağan üstü güzelliğiyle uzayıp gidiyordu. Ağaçlardaki meyve dolu dallar içeriye girmek ister gibi camı tıkırdatıp duruyorlardı. "ben öldüm mü acaba?" diye düşündü. "Yoksa rüyamı görüyorum" kolunu tüm kuvvetiyle tokatladı. Canı acımıştı.

Elini uzattı. Pencerenin koluna ulaşabildiğini sevinerek fark etti. Kolu çevirdi. Ellerinden destek alarak kendini pencere kenarına çekti. Oturdu. Gözleriyle yüksekliği tarttı. Toprak nerdeyse pencere hizasındaydı. Bacaklarını aşağıya doğru sallandırıp kolayca bahçeye indi. 

Etrafına bakınırken omzuna konan kuşu gördü. Kaçacak korkusu ile nefesini yavaşça verdi. Rengârenk tüyleri, minicik gagasıyla inanılmaz güzellikteydi. Yavaşça elini uzattı. Kuş garipsemeden eline atladı. Birbirlerine baktılar. Murat Can kuşun sadece bakmadığını onu incelediğini fark edince büyük bir şaşkınlık yaşadı;

-Hey! Sen nasıl bir kuşsun böyle?

Kuş cevap vermek ister gibi sesler çıkardı. Acıtmadan gagasını bir iki kez avucuna batırıp yüzüne baktı ve kanatlarını çırpıp elma ağacının dalına kondu. Birilerine seslenir gibi minik gırtlağının tüm gücüyle öttü.

Pencerede aniden beliren kadın, tatlı bir sitemle "Can" diye bağırdı! –Ne işin var senin orada? gülerek parmaklarını dudaklarına götürdü, kuşa öpücük gönderdi.

-onu oyaladığın için teşekkürler, artık geldiğime göre sen yuvana dönebilirsin.-Şaşkın şaşkın bakan çocuğa döndü; -Niye bahçeye çıktın yavrum? Ya kaybolsaydın? Görüyorsun senin için çok büyük, ama söz! birlikte her tarafını gezeceğiz. Şimdi yemek zamanı; arkadaşlarını bekletmek istemezsin değil mi? Giderken neden burada olduğumuzu da anlatırım sana.

Çocuk; Hanife ablasını görmenin rahatlığı ile itaatkar bir tavırla kollarını pencereye uzattı. Koltuk altlarından tutan kadın onu içeriye çekti.

TANIŞMA

Audel, Kadie'nin elini biraz daha sıktı. Uyandığında yaşadığı şoku ve korkuyu tam atlatamamış olmasına rağmen, merakı galip gelmişti. Hayretle etrafını inceliyordu. Burası önünden geçerken hep imrenerek baktığı, şık güzel insanların çocuklarıyla yemek yediği restoranlara benziyordu. Çok nadir de olsa yurttan dışarı çıktıklarında; bazen görevlinin dalgınlığından istifade ederek yüzünü restoranın camına dayar, annesi ile yemek yiyen çocuğun yerine kendisini koyup hayal kurardı ama kulağına yapışan el gerçeklere dönmesine neden olurdu. Şimdi hayalleri gerçek olmuş gibi hissediyordu. Kadie'nin elini çekiştirdi. "rüya görmüyorum değil mi?" dedi; Yoksa az sonra sende mi beni azarlayıp kulağımı çekeceksin?"  Kadie içten, yumuşacık bir kahkaha attı. Tuttuğu eli şefkatle dudaklarına götürerek öptü.

UFUK ÜLKESİNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ