1 - 6 Ay Sonra

3.3K 238 43
                                    

-Double espresso ve chocolate chip cookie. Hemen geliyor efendim.

Siparişleri not edip tezgaha yaklaştım, Serdar'a baktım.

-Bir chocolate chip ısıtsana ya.

Serdar gülümseyerek kafasını salladı, ben de espressoyu hazırlamaya başladım. Siparişler hazır olunca masaya götürdüm, gülümsedim. 30'lu yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim güzel gülüşlü müşteri de bana gülümsedi.

-Afiyet olsun.

Televizyonda olmak istemediğime, bu işin, yani oyunculuğun eğitimini almayı istediğime karar verdiğim akşamdan bu yana 6 ay geçti.

O günden sonra test kitaplarına olabildiğince sarıldım ve pek de zorlanmadan YGS'den konservatuar sınavlarına girebilmek için yeterli olan puanı aldım. Sonra tabi ki yetenek sınavı hazırlıklarım başladı. Öyle bi harala gürele derken sınav zamanı geldi.

Sonra da geçti.

Şimdi de buradayım. 'Eski Zaman' da. Zamanda geri gitmedim ama tatlı bir kafede iş buldum. Sahibi 35 yaşlarında bi adam, Tarık abi. Serdar, Esin ve ben dönüşümlü çalışıyoruz. Serdar Yıldız Teknik'de mimarlık okuyor. O da benim gibi 1. sınıf. Esin'se Marmara Üniversitesi İktisat 2. sınıf öğrencisi. İkisi de çok şeker insanlar. Esin biraz deli ama ben de pek normal sayılmam, o yüzden sorun yok. Eski ama püskü olmayan mobilyalarla döşeli, etrafı kitaplarla donatılmış, müşterisi belli, ufak bir kafe burası. Ben de derste olmadığım zamanlarda burada çalışıyorum. Para kazanmak güzel tabi ama esas amacım sosyal olmak, hayat tecrübesi edinmek.

Ha, ders falan dedim ama sınavı kazandım mı söylemedim. Evet kazandım. İstanbul Devlet Konservatuarı Oyunculuk bölümü 1. sınıf öğrencisiyim. Arz ederim.

Can diğer yöne gitmeyi tercih etti. Sınava hazırlanmayı seneye erteledi. Televizyondan gelmesi muhtemel iş teklifi gerçekten geldi ve o da gelen teklifi kabul etti. O artık bir 'ünlü'.

Aramızdaki ilişkiyse o ünlü olmadan çok daha önce bitti.

Sevgisizlikten ya da başka bir şeyden değil. Sorunlarımızı halledemememizden.

-Senden vazgeçtiğimi söylemiyorum. Söylesem de vazgeçemem zaten. Ama önce arkadaşın olmam gerekiyor. Senin dünyana girmem gerekiyor. Ondan sonra sevgilin olabilirim. Sen farkında değilsin ama bana karşı aradan kalkmayan mesafelerin var. Benim seni kazanmam gerek.

Şimdi iki iyi arkadaşız. Ya da olmaya çalışıyoruz. Bazen buraya da geliyor, peşinde ergen kız sürüsüyle. Bazen onları atlatıp geliyor, o zaman da burda hali hazırda varolan kız müşterilerimizin yoğun kesmelerine maruz kalıyor. Bazen de benimle birlikte dükkanı kapatıyor, oturup konuşuyoruz, dertleşiyoruz.

İstediği gibi, arkadaş oluyoruz.

-Bu kız garson mu melek mi? Cennetten düşerken canın yanmadı canım inşallah.

Aynadaki yansımama baktım. Sadece rimel ve eyeliner sürdüğüm gözlerim, kendinden hafif kırmızı elmacık kemiklerim de bana geri baktı. Önlüğümün altında ise dar pantolunum, bol gri hırkam ve beyaz spor ayakkabılarım vardı. Hala çok güzel değilim ama çirkin de sayılmam. Yiğit'e dönüp gülümsedim.

-Bıkmadın di mi şuraya şu uyduruk lafla girmekten?

Yiğit de bir başka 'arkadaşım'. Gerçi tırnak işaretlerine artık gerek yok, o gerçekten arkadaşım çünkü. 3 ay önce aradı beni. Beni unuttuğunu söylemek için.

-Güncelleme için teşekkür ederim. Şimdi geri uyuyabilir miyim? Saat 6 çünkü.

-Ben aslında senden bir şey istemek için aradım.

-Saat 6'da istenmesi gereken bir şey mi illa?

-Hemen kapatacağım söyleyip.

-Çabuk söyle.

Uykum bölününce ekstra huysuz oluyorum, kalbini kırdığım erkeklere bile nezaket gösteremiyorum.

-Ben bir kızla tanıştım. Bir kıza aşık oldum daha doğrusu ama sorun şu ki o kıza seni anlattım. Ona aşık olmamışken.

İyi bok yedin.

-Şimdi seninle tanışmak istiyor. Bana inanmak için. Bunu yapabilir misin benim için?

Yaptım. Kızın adı Aslı. Çok tatlı bir kız. İnanılmaz ama nefret etmedi benden. O zamandan beri de Yiğit'le aramızda hiçbir şey kalmadı aşka dair. Arada bir kahvemi içmeye geliyor, görüşmüş oluyoruz.

-Sen geç, ben americanonu getiriyorum.

Gülümseyip masalardan birine oturdu.

O sırada telefonum çalmaya başladı. Bakmadan Ömür olduğunu anladım çünkü onun melodisi çalıyordu. Rober Hatemo'dan Aşksız Prens. Telefon 'Ben Aşksız Prensiiiim...' diye çalmaya başladığı her zaman sanki ilk kezmiş gibi gülüyorum. Aşksız Prens'i seçtim çünkü Ömür Boğaziçi İşletme'yi kazanıp tüm streslerinden arındıktan sonra eskisinin iki katı gücünde bir kazanova olup çıktı ancak bol bol mağduru oynuyor yüzsüzce. Sınavdan önceki zil tonu ise Göksel'den Depresyondayım'dı.

-Efendim Ömür?

-N'apıyorsun bir tanesi?

-Servis yapıyorum. Yiğit burada bir de.

-Hadi ya, o mu geldi yine? Sorunlu o çocuk, uzak dur diyorum sana.

-Sen niye aradın?

-Çıkışta seni almaya geleceğim ona aradım. 5'te bitiyordu di mi bugünkü mesain?

-Evet, nereye gidiyoruz?

-Yeni bir romantik komedi girmiş vizyona, ona tabi ki.

-IMDB puanı kaç?

-4.7.

-Süper.

Hayatım 6 ayda tamamen değişirken değişmeyen tek şey var. O da Ömür'le olan ilişkimiz ve ritüellerimiz.

Kime Ne?Donde viven las historias. Descúbrelo ahora