4. Bölüm

947 70 258
                                    

Sokaklarda yürürken bir yandan da elimdeki kese kağıtlarını tutmaya çalışıyordum sıkıca. Chanyeol bilmediğim bir sebepten ötürü kaybolmuştu arkadaşlarıyla bugün ve bana da gitmeden önce alışveriş yapmamı söylemişti. Akşama doğru misafirlerimiz gelecekmiş. Sanki karısıymışım gibi buyruk vermesi hoşuma gitmese de acilen gitmesi gerektiğini söyleyerek koştura koştura benden uzaklaştıktan sonra arkasından verecek cevabım kalmamıştı.

Şimdiyse yarım saat olduğunu tahmin ettiğim bir sürenin ardından, ellerimde bir sürü yiyecek şeyle yürümeye çalışıyordum. Açıkçası bedenim küçük olmadığından haberdar olsam da bunları taşımak benim için bile zordu. Sıkıntıyla iç çekerek beni kurtaracak birini göndermesi adına Tanrı'ya dua ettim. Bu Chanyeol olsa –ona kızgın olsam da- daha çok işime gelirdi tabi.

Birkaç saniye henüz geçmişken ellerimden alınan kese kağıtlarıyla dileklerimin kabul olduğunu sanarak sağıma döndüm fakat karşılaştığım kişi Yoda değildi hem de hiç. Onun neredeyse tam tersi görünüşe sahip, sarışın bir adam, elinde benim eşyalarımla bana gülerek bakıyordu ve yüzümdeki heyecanlı gülüş her saniye daha da soluyordu onunla birlikte.

"Merhaba." Dedi sevecenlikle.

Kötü niyet taşımadığına neredeyse inanacağım tarzda çıktı ağzından bu kelime. Yiyeceklerimi çalmamıştı, benimle konuşuyordu ve eşyalarımı taşıyordu. Bana herhangi bir zarar verecek ruh haline sahip değil gibiydi, ancak tipindeki kötü çocuk havası yadsınamazdı.

"Kimsiniz acaba?" dedim tereddütle.

"Öylesine biriyim sana yardım etmek isteyen. Kabul edemez misin?"

Sevimli. Ah bu çocuk hakkında düşünebildiğim tek şey neden buydu? Kafama vurup kendime gelmek istiyordum. Aurasından olmalıydı. Bir anda çok çekici, öbür an ise çok tatlı olabiliyordu. Gri saçlarını sağ tarafına atmış, kaşlarında varlığını sürdüren çentiklerle insanın sesli yutkunmasına neden olsa da hareketleri aşırı tatlı gelmeye başlamıştı bana.

"Hayır."

Lafımla dudaklarının kenarı düşerken elinden eşyalarımı almaya çalışıyordum zorla. Fakat kahretsin ki boyu çok uzundu. Birkaç kez bırakmasını söylemiştim ancak beni dinlemiyordu. Aniden ileri doğru atıldığında arkasından koşarak yardım istemeye çalıştım fakat etrafımda kimse kalmamıştı. Onca insana ne olmuştu bir anda?

Çaresizlikle onun uzun bacaklarına yetişmeyi denerken tıkandığımı hissederek durdum ve ellerimi dizlerimin üstüne koyarak nefes almaya çalıştım hızlıca. Onun da benimle birlikte hareketlerini kestiğini fark etmiştim ayaklarını göz ucuyla görerek.

"Amacın ne senin? Bıraksana poşetlerimi."

"Yardımımı kabul etmedin. Ben de zorla taşıyorum."

Büyük bir hızla kafamı kaldırıp duruşumu düzelttim ve karşımda duran adama baktım kocaman gözlerle. Hiç görmediğim birinin bana karşı iyilik yapmakta bu kadar ısrarcı olması saçmaydı benim bakış açımda. Şaşkınlığım yerini sinire bıraktı anında.

"Ne istiyorsun benden? Böyle iyi gözüküp tecavüz falan mı edeceksin?"

"Tövbe haşa. Lütfen böyle çirkin ithamlarda bulunma. Kalbimi kırıyorsun yani."

Tam ona daha da çok kızacakken arkasını bana dönüp yürümeye devam etti. Öfke dolu adımlarımı peşinden sürükledim ve ona yetişip omzuna sertçe vurdum lakin bana doğru baktığında hiç etkilenmiş gibi gözükmüyordu. Doğru, böylesine iri bir adam nasıl da benim nazik dokunuşlarımla incinebilirdi ki?

Bir şeyler söylemek adına ağzımı açtığımda aklımdan bu tanımadığım adama karşı sözlerim dışında hiçbir şey yapamayacağımı anladığımdan bir süre bakakaldım ona. Kendisinin bakışları da yüzümün her yerini ezberlemek istercesine derince geziniyordu suratımda. En son dudaklarımda durakladığında telaşla geriye doğru birkaç adım attım.

Time Travel With Byun Baekhyun // ChanBaekWhere stories live. Discover now