9. Bölüm

446 48 42
                                    

Yağmur sesiyle birlikte yerimde titreyerek elimi diğerinin alnına koyuyordum iki dakikada bir. Başkalarının içeri girmesine izin vermemiştim. Bu benim problemimdi. Onu bu hale ben getirmiştim ve Chanyeol'ü hasta ve perişan görerek bunun acısını çekecektim. Vicdanım ile kalbimden gelen büyük gürültüye katlanmak zorundaydım sağır olana kadar.

Arada ağzından çıkan inlemelerle gözyaşlarım bedenimden ayrılsa da onu iyileştirmek için her yolunu denemekten vazgeçmeyecektim. Hızla çorbadan bir kaşık daha alıp ağzına soktum. Boğazları çok kötü bir hal almıştı ve ilacım yoktu. Bu yüzden elimden gelen en ilkel şeylerle onu iyileştirmeye çalışıyordum.

Kapı tıklandı üçüncü kaşıktan sonra. İçeri girme komutu verdiğimde hafifçe başını bana doğru uzatan bir Kyungsoo görmüştüm. Garip bir gülümseme takındım suratıma ve karşıladım onu. Yanıma oturdu sessizce. Elini Yeol'ün alnına koyup ateşini ölçtü.

"Düşmüş gibi."

Beni mutlu etmek için söylediğini biliyordum ancak bir işe yaramıyordu çünkü düşmemişti. Bundan adım gibi emindim. En ufak bir değişiklik yoktu. Bütün belaların onu bulduğu kanısı bu şekilde doğrulanmış olmuştu. Ya da belki de benimle alakalıydı? Onlara gelirken lanetimle beraber gelmiştim.

Şu an bütün negatif düşüncelerin bizi kötü etkileyeceğini bildiğimden içimdeki sesi susturdum ancak ev arkadaşım komadan çıktığında bu konuyu onunla konuşacaktım. Şimdilik ise tek işim onu iyileştirmek, kelebek gibi titreyen vücuduna bakmaktı.

Saatlerce dışarıda onu fark etmemizi beklemişti. Yağmur yağdındaysa bir saatten fazla dayanamayıp kolunun ağrısıyla birlikte düşmüştü. Jongin de onu o şekilde farkedebilmişti zaten. Düşüncesizliğimin cezasını çekmekten bıkmamıştı. Sinir dolu bir kahkaha atmak istiyordum ancak şu anki durumda bunun garip karşılanacağını bildiğimden yine ve yeniden kapalı tuttum ağzımı.

Soo odadan çıktı geldiği gibi. Yapabileceği bir şey olmadığını fark etmişti. Ardından Jongin geldi ve duruma baktı. O daha gerçekçiydi. Yarasının açıldığını söyledi bana. Bir bu eksikti zaten! Odayı terk etmem gerektiğini de eklemişti. Yapacağı operasyonu görmemem gerekiyormuş. Ay götüm! Hiçbir yere gittiğim yoktu. Orada, o salağın başında bekleyecektim ve her saniyesinde izleyecektim ne yaptığını.

Kollarımı bağlayıp odanın köşesine geçtim. Oturup dikkatlice seyretmeye başlamıştım. Fakat bir yerden sonra kafam yavaşça düşüp bilincim kaybolmuş olmalıydı. Çünkü sabah kendimi yerde, biricik hastamın yanında bulmuştum. Farklı yorganlarda yatıyorduk. Yine de çok yakındık. Yerimden doğrulup baktım ona.

Yüzündeki kırmızılık gitmişti, terler o kadar hızlı akmıyordu artık ve en önemlisi öksürmüyordu. Elimi alnına koyup ateşini eski yöntemlerle ölçtüğümde normalden sadece biraz yüksek olduğunu hissetmiştim. Fakat ben elimi çekemeden açılmıştı gözleri. Dokunuşa bu kadar hassas olduğunu bilmiyordum açıkçası.

Bir bana bir elime baktı. Bense donakalmıştım. Kıpırdatamıyordum elimi. Gülümseyip başını biraz yukarı kaldırıp koluma minik bir öpücük bıraktıktan sonra yanıyormuş gibi çekmiştim kendimi geri.

"Böyle olacağını biliyordum."

O da benim gibi oturur pozisyona geçtiğinde hareket ederken bir yeri ağrıyor mu diye bütün surat ifadelerini izledim ancak hiçbir değişiklik olmamıştı. Acaba fazla acı çektiğinden vücudu alışmış mıydı?

"Oh! Yüzüm o kadar mı yakışıklı?"

Sözüyle birlikte suratını yokladığında sinir olup koluna bir yumruk atmıştım. Ancak aniden gelen acı çığlıyla şok olup yaklaştım ona.

Time Travel With Byun Baekhyun // ChanBaekWhere stories live. Discover now