17. Bölüm

392 37 238
                                    

*Bayram şekeriniz geldiiiiii! Şarkıyı dinleyerek yazdım ve mükemmel uyumlular, eğer dinleyemeyecek durumdaysanız sonra okuyun; o derece önemli, uyumlu bir şarkı .-.*

İnsan sevdiğini iki kere kaybeder.

Birincisinde gitmesine izin verirsiniz. Aranızda biten bazı şeyler vardır. Katlanamıyorsunuzdur. Nefes alamıyorsunuzdur. Kalbiniz sıkışıyordur. Onunlayken artık eskisi kadar mutlu değilsinizdir. Bütün güzel anılara rağmen sizden uzaklaşmıştır. Daha fazla yanınızda kalmasını istemezsiniz ve gider.

Diğerinde sizden alınır. Siz ona ne kadar bağlandıkça, sevdikçe, sarıldıkça biri tutar elinden. Götürmeye çalışır onu. İzin vermezsiniz. Peşinden gider; kutuplarda, çöllerde, kalbinizin en derinliklerinde onu ararsınız. Fakat gitmiştir. Bulamazsınız artık.

Benim sevgilimi elimden aldılar.

Biri sonunda yanımda olmak istemişti. Benimle olmak istemişti. Terk etmeyecekti o beni. Sonsuza kadar sevecekti. Gözlerinde mutluluğu, kendimi gördüğümde kalbim atmak için güç bulacaktı. Bir süre bunlar oldu da. Mutluyduk. Sıkıntılarımız olmuyor değildi. Yine de yanımdaydı. Her gülüşümde vardı.

İnsanın neşesini kıskanırlarmış. Çok görürlermiş ona.

Bilmezdim bunun kötü bir şey olduğunu başıma gelene kadar. Ben de çok yaptım çünkü. Başkalarının mutlu olduğunu gördükçe üzüldüm, kızdım. Yok etmek istedim her şeyi, her şeylerini. Gözüm hiçbir şey görmemişti. Tek önemli olanın kendim olduğunu sanırdım çünkü kimse düşünmezdi beni.

Birini bulduğunda ise kaybetmiştim.

Nasıl bir adamım ben?

Sevdiğim tek kişiye bile sahip çıkamadıysam nasıl yaşayacağım artık?

Ömrümün geri kalanı ne olacak?

Nefesimi tekrar bulabilecek miyim?

***

Üç uzun adam tam karşımda oturmuş iznimizi istiyordu. Ne diyeceğimi bilemiyordum sorduklarına. Ben ve Kyungsoo daha mantıklı olduğumuzdan bizim fikrimizi almak istemişlerdi ancak ağzımdan kelimeler dökülmüyordu bile.

Luhan'ın ölümünden sonra hepimiz bir hafta kendimize gelememiştik. Hatta Yi Fan'ın hala yarı ölü olduğunu düşünüyordum. Kalbinin ve ruhunun yarısı sevdiceğiyle birlikteydi. Ona bakarken her seferinde gözlerinin uzaklara daldığını görebiliyordum. Bu öyle üzücüydü ki gözlerim doluyordu çoğu zaman. Kyungsoo'nun yara almasından kısa bir süre sonra yaşadığımız bu olayla Chanyeol'ün üstüne titreyişim, her şeyden etkilenişim daha sık hale gelmişti.

Bir yere tek başına gitmesine asla izin vermiyordum. Çocuk gibi evde peşinden ayrılmıyordum. Genellikle ona bakarak yemek yiyordum hatta. Paranoyak olduğumu söyleyebilirsiniz fakat etrafınızdaki herkes yara alınca insan daha dikkatli olması gerektiğini öğreniyordu.

Bu sebeple dediklerini yapmak için istedikleri izin mantıklı geliyordu. Yi Fan'ın bunu yapmak en doğal hakkıydı. Hatta biraz kendime güvensem ben de onlara katılabilirdim. Yine de Chanyeol'ü bu tehlikenin içine yollamak tereddüte düşmeme neden oluyordu. Aynı şey Kyungsoo için de geçerliydi. Kendi yeterince yaralı değilmiş gibi Jongin'i kaybetmeyi göze alamazdı.

Wu ölüme gidebilecek kadar gözünü karartmıştı. Uzun ikili de ona yardım etmek istiyordu, peki neden hiçbiri bizi düşünmüyordu?

Masanın üstündeki bardağa sürahiden su doldurup içtim. Boğazım kurumuştu düşünürken. Sürekli Soo'ya bakıp duruyordum. O benden çok daha aklı başındaydı. Muhtemelen onun kararına uyacaktım ama o da benim düşüncemi bekliyor gibiydi. Derin bir nefes aldım böylece. Lafa girmeden önce kafamda toparlamıştım diyeceklerimi az çok.

Time Travel With Byun Baekhyun // ChanBaekWhere stories live. Discover now